Peygamber Efendimiz (sav) 1378 sene önce, 8 Haziran 632 tarihinde vefat etti, 9 Haziranda defnedildi. Yani miladi takvim olarak Peygamber Efendimizin vefat yıldönümünü idrak ediyoruz. Bu vesile ile hazır konu açılmışken, Hazreti Peygamberin vefat etmeden önceki son anlarına ve son mesajlarına kısaca temas etmek yararlı olur.
Vefatından bir gün önceydi. Herkes Peygamber Efendimizin sağlığına biran önce kavuşması beklentisindeydi. O gün durumu önceki güne göre daha iyi görünüyordu. Mescide çıktı, Bende bir hakkı olan varsa gelsin alsın dediğinde, orada bulunan sahabelerden biri; evet, benim bir alacağım var. Bir gün kırbacınızın ucu o sıra açık olan sırtıma değmişti de, canım yanmıştı dedi. Hz. Peygamber hiç tereddüt etmeden üstündeki kıyafeti sıyırdı, arkasını döndü ve vur dedi. Herkes şaşkındı. O sahabe hemen koşturdu ve elini yüzünü Hz. Peygamberin mübarek sırtına sürdü, doyasıya öptü. Ardından da, teninizin değdiği yerleri cehennem ateşinin yakmayacağını bildiğimden, mübarek bedeninize dokunabilmek için mahsus böyle söyledim dedi. Hz. Peygamber bu davranışıyla, kul hakkının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.
Vefatına yakın çok sevdiği kızı Hz. Fatmayı yanına çağırdı ve kulağına bir şeyler söyledi. Hz. Fatmanın önce üzüldüğü sonra sevindiği görüldü. Hikmeti sorulduğunda; Babam bana yakında öleceğini söyleyince çok üzüldüm. Fakat benim yanıma ilk sen geleceksin dediğinde ise sevindim cevabı verdi. Nitekim 6 ay sonra aileden ilk O vefat etti.
Peygamber Efendimiz vefat etmeden az önce eşi Hz. Ayşenin dizine uzandı ve mübarek başını Hz. Ayşenin çenesi ile göğsü arasına yasladı. Misvak istedi. Takatsiz olmasına rağmen, zaten inci tanesi gibi olan dişlerini temizledi. Rabbinin huzuruna tertemiz gitmek istiyordu.
Son sözleri olarak; Namaza dikkat edilmesini, kadın haklarının korunmasını, idare altındakilere iyi muamele edilmesini, emanetlerin yerlerine ulaştırılmasını istedi." (Câmiü's-Sağîr, c.3, s.188/3190) İnsanlık sırf bu öğütlere kulak verse, daha yaşanılabilir bir dünya oluşturmak işten bile değildir.
Peygamber Efendimizin, son nefesini neden Hz. Aişe validemizin odasında vermek istediğini anlamamıza yardımcı olacak hadiselerden biri şu şekilde gerçekleşti.
Bir ara Hz. Aişe validemizin odasının kapısı çaldı. Gelen Hz. Cebraildi. Selam verdi. Peygamberlik görevinin sona erdiğini söyledi. Ardından, kapıda bekleyen bir misafir daha olduğunu ve eğer izin verirse ancak içeri girebileceğini söyledi. Hz. Peygamber o kim? diye sordu. Hz. Cebrail, ölüm meleği Hz. Azrail dedi. Hz. Peygamber, gelebilir, ben hazırım cevabı verdi.
Şahadet parmağını yukarı kaldırdı; Yüce Dosta" gittiğini söyleyerek ruhunu teslim etti. Hz. Ayşe seslendi, cevap alamadı. Hz. Peygamberin mübarek gözünden bir damla yaşın yanağına süzüldüğünü gördü.
Bilemiyoruz Hz. Peygamber niçin ağlıyordu. Ayrıldığı dost ve arkadaşlarının hasretine mi, yoksa Müslümanların geride bıraktığı emanete yeterince sahip çıkamayacakları endişesiyle mi?
Rabbim şefaatlerine nail eylesin ve bizleri kendisine layık ümmet kılsın.
Büyük Günde buluşmak üzere.
Vefatından bir gün önceydi. Herkes Peygamber Efendimizin sağlığına biran önce kavuşması beklentisindeydi. O gün durumu önceki güne göre daha iyi görünüyordu. Mescide çıktı, Bende bir hakkı olan varsa gelsin alsın dediğinde, orada bulunan sahabelerden biri; evet, benim bir alacağım var. Bir gün kırbacınızın ucu o sıra açık olan sırtıma değmişti de, canım yanmıştı dedi. Hz. Peygamber hiç tereddüt etmeden üstündeki kıyafeti sıyırdı, arkasını döndü ve vur dedi. Herkes şaşkındı. O sahabe hemen koşturdu ve elini yüzünü Hz. Peygamberin mübarek sırtına sürdü, doyasıya öptü. Ardından da, teninizin değdiği yerleri cehennem ateşinin yakmayacağını bildiğimden, mübarek bedeninize dokunabilmek için mahsus böyle söyledim dedi. Hz. Peygamber bu davranışıyla, kul hakkının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.
Vefatına yakın çok sevdiği kızı Hz. Fatmayı yanına çağırdı ve kulağına bir şeyler söyledi. Hz. Fatmanın önce üzüldüğü sonra sevindiği görüldü. Hikmeti sorulduğunda; Babam bana yakında öleceğini söyleyince çok üzüldüm. Fakat benim yanıma ilk sen geleceksin dediğinde ise sevindim cevabı verdi. Nitekim 6 ay sonra aileden ilk O vefat etti.
Peygamber Efendimiz vefat etmeden az önce eşi Hz. Ayşenin dizine uzandı ve mübarek başını Hz. Ayşenin çenesi ile göğsü arasına yasladı. Misvak istedi. Takatsiz olmasına rağmen, zaten inci tanesi gibi olan dişlerini temizledi. Rabbinin huzuruna tertemiz gitmek istiyordu.
Son sözleri olarak; Namaza dikkat edilmesini, kadın haklarının korunmasını, idare altındakilere iyi muamele edilmesini, emanetlerin yerlerine ulaştırılmasını istedi." (Câmiü's-Sağîr, c.3, s.188/3190) İnsanlık sırf bu öğütlere kulak verse, daha yaşanılabilir bir dünya oluşturmak işten bile değildir.
Peygamber Efendimizin, son nefesini neden Hz. Aişe validemizin odasında vermek istediğini anlamamıza yardımcı olacak hadiselerden biri şu şekilde gerçekleşti.
Bir ara Hz. Aişe validemizin odasının kapısı çaldı. Gelen Hz. Cebraildi. Selam verdi. Peygamberlik görevinin sona erdiğini söyledi. Ardından, kapıda bekleyen bir misafir daha olduğunu ve eğer izin verirse ancak içeri girebileceğini söyledi. Hz. Peygamber o kim? diye sordu. Hz. Cebrail, ölüm meleği Hz. Azrail dedi. Hz. Peygamber, gelebilir, ben hazırım cevabı verdi.
Şahadet parmağını yukarı kaldırdı; Yüce Dosta" gittiğini söyleyerek ruhunu teslim etti. Hz. Ayşe seslendi, cevap alamadı. Hz. Peygamberin mübarek gözünden bir damla yaşın yanağına süzüldüğünü gördü.
Bilemiyoruz Hz. Peygamber niçin ağlıyordu. Ayrıldığı dost ve arkadaşlarının hasretine mi, yoksa Müslümanların geride bıraktığı emanete yeterince sahip çıkamayacakları endişesiyle mi?
Rabbim şefaatlerine nail eylesin ve bizleri kendisine layık ümmet kılsın.
Büyük Günde buluşmak üzere.