Türkiye'de Önemli Suikastler ve Sır Perdesinin Arkasındaki Gerçekler

Neo4

Üye
3 May 2013
73
0
Türkiye'de Önemli Suikastler ve Sır Perdesinin Arkasındaki Gerçekler

DOĞAN ÖZ

O dönemde Ankara Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapıyordu. Devletin içindeki kontrgerilla yapılanmasını araştırırken 24 Mart 1978‘de Ankara’da kontrgerilla tarafından taşeron olarak kullanılan “ülkücü” İbrahim Çiftçi‘ye öldürtüldü.

Ölümünden önce Kontrgerillayla (Özel Harp Dairesi) ilgili bir dava açma hazırlığına girişen Öz, başlatacağı büyük soruşturmanın bir ön çalışması olarak kısa bir rapor da yazmıştır. Raporda kontrgerilla hakkında şunları ifade etmiştir:

“Şiddet olayları, anarşik eylemler olarak nitelendirilebilecek kadar basit değildir. Amaç, demokrasi umudunu yok etmek; onun yerine faşist düzeni gündeme getirmek ve bütün unsurlarıyla yürürlüğe koymaktır. Böylece ABD ve çokuluslu ortaklıklar, Ortadoğu sorununu büyük ölçüde çözmek amacını gütmektedirler. Bize göre bu sonuca ulaşmada CIA, kontrgerilla gibi gizli örgütlerin yönlendirmesi vardır. Bu örgütler, devlet aygıtını geniş ölçüde kendi amaçlarına uygun şekle dönüştürerek demokrasi düşmanı akımları iktidar yapmayı öngörmüşlerdir.”

Doğan Öz’ün katili olarak yargılanan İbrahim Çiftçi; tüm yargılama boyunca ortaya çıkan onca delile, tanığa ve Mahkeme kararına rağmen “Doğan Öz suikastı” dosyasının Mahkeme ve Askeri Yargıtay arasında gidip geldiği sürenin bir aşamasında araya adeta ‘derin bir el’ girerek beraat ettirildi. İbrahim Çiftçi’ye dokunulamıyordu ve Savcı Öz cinayeti de benzeri çok sayıda diğer siyasi cinayetler gibi cezasızlıkla sonuçlanıyordu.


dogan.oz-ve-ailesi.jpg


Doğan Öz, savcılığa 1962 yılında Diyarbakır'ın Çermik ilçesinde başladı. 1968 yılında Konya'da görevdeyken "Mücadele Birliği" adlı örgütün kapanmasına yol açacak dosyayı hazırladığı için gerici sağın tepkisini aldı.

1970 yılında Türk Hukuk Kurumu tarafından yılın hukukçusu seçilen Doğan Öz, aynı yıl idam cezalarının kaldırılması yönünde bir dilekçeye imza attığı için idari soruşturmaya uğradı.

Denizli'de savcı yardımcısıyken, Necmettin Erbakan'ın kardeşi Akgün Erbakan'la ilgili bir yolsuzluk soruşturmasını yaptı. Bunun üzerine tehditler aldı.

Ama o geri adım atmayı hiç aklından geçirmedi, İnebolu'da görevli olduğu 1973 yılında Devlet güvenlik Mahkemeleri'nin (DGM) kuruluş kanununa karşı adli teşkilatta imza kampanyası açtı. DGM'lerin doğal yargıya aykırı olduğunu savunuyor, hukukçuları da kendisiyle birlikte karşı çıkmaya çağırıyordu. Bu çağrısı o zaman fazla destek bulamadı.

1978 yılı geldiğinde imkânsızlığı son yirmi yıl içinde daha iyi anlaşılan bir dava için kolları sıvamıştı. Doğan Öz, çoğu kişinin adını anmaya korktuğu Kontrgerilla'yı soruşturmaya başlamıştı. O, karşısına çıkan olayları, Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullarla birlikte değerlendirmiş ve görevi gereği harekete geçmişti.

Ulaştığı bilgilen iki sayfalık bir raporda topladı. Hazırladığı raporun bir sureti öldürülmesinin ardından çekmecesinden çıktı. Sezen Öz, eşinin bu yüzden öldürüldüğünü düşünerek raporu dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'e ulaştırmayı görev bildi.

Levent Özyörük'ün öldürülmesi ile ilgili olarak açılan dava ve bu davanın hazırlık soruşturması sırasında meydana gelen olaylar, kimileri için, Doğan Öz adına, "Bardağı taşıran son damla" olmuştu. Levent Özyörük'ün öldürülmesinden, Doğan Öz'ün öldürülmesine kadar geçen zaman içinde gerçekleşen olaylar zincirinin başlangıcı Site Öğrenci Yurdu'nun aranmasıydı.

19 Ocak günü Ankara Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu öğrencilerinden Levent Özyörük öldürülmüştü. O gün nöbetçi savcı Doğan Öz, katillerin Site Öğrenci Yurduna kaçtığını öğreniyor ve bu yurdun aranmasına karar veriyordu. O günlerde ülkücü militanların karargâh olarak kullandıkları bilinen Site Yurdu'nun aranması bir savcı için kolay olmayacaktı.

Öz, Site Yurdu'na geldiğinde görevli polisler kendisi gelmeden önce yurdu aradıklarını ve bir şey bulamadıklarını söylediler. Savcı Öz, kendisi olmadan yapılan aramayı kabul etmeyeceğini bildirerek kendisinin de bizzat katıldığı ikinci bir arama yaptı, ilk aramada temiz çıkan öğrenci yurdunda yapılan bu ikinci aramada dolaplarda saklanmış bir tabanca ve bir bıçak bulundu.

Site Yurdu'nun aranması Milliyetçi Hareket Partilileri (MHP) ve ülkücü kesimi çok rahatsız etmişti. Olayın ertesi günü MHP Konya Milletvekili ihsan Kabadayı meclis kürsüsünden Doğan Öz'ü suçlayan bir konuşma yaptı. Savcı Öz, 6 Mart 1978 günü, bu öğrencilerden 70'i hakkında, Levent Özyörük'ü öldürmek, yasalara aykırı toplantı düzenlemek ve yasal olmayan yürüyüş yapmak suçlarından dava açtı. Levent Özyörük davası Doğan Öz un açtığı son dava oldu.

24 Mart sabahı erken saatlerde Emniyet Sarayı'nı arayan bir kişi, Ankara Kızılırmak caddesinde iki kişinin dolaştığını, eğilip kalktıklarını, şüpheli hareketler yaptığını söylüyordu. Adı verilen cadde Doğan Öz'ün oturduğu caddeydi. Bu ihbar ciddiye alınmıyor, telefon eden kişiye, "Gocunduğunuz bir şey mi var?" deniyordu.

Bu telefon konuşmasının yapıldığı saatlerde, savcı Öz evinden çıktı, Anadol marka otomobiline bindi ve aracı çalıştırdı. Öz, motorun ısınmasını beklerken arabanın ön tarafında beliren kişiyi gördü. Elindeki tabancayı kendisine doğrultmuş olan kişi üst üste 6 el ateş etti.

Doğan Öz'ü vuran kişi olay yerinden koşarak kaçmayı başarmıştı ama geride pek çok tanık bırakmıştı. Olay yerine gelen ve araştırmaya başlayan polis tam tamına 18 tanık saptadı. Özellikle sokaktaki apartmanlardan birinin kapıcısı olan Hayati Erdoğan, silah sesleri üzerine kapının önüne fırlamış ve tam o sırada kaçmakta olan katille neredeyse burun buruna gelmişti. Tanık Erdoğan, katili aynen tarif edecekti.

Doğan Öz'ün öldürülmesi tüm yurtta ve özellikle başkent Ankara'da büyük tepkiyle karşılandı, yapılan tüm açıklamalarda cinayet kınanırken, özellikle MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş ve grup başkan vekili ihsan Kabadayı suçlandı.

Doğan Öz soruşturmasıyla ilgili olarak ilk önemli gelişme, cinayetten yaklaşık bir ay sonra meydana geldi. Emniyette çalışan iki uzman önemli bir gerçeği ortaya çıkardılar; 5 Ocak günü Demirlibahçe'de Muzaffer Üstünel adındaki gencin öldürülmesinde kullanılan tabanca, Doğan Öz'ün öldürülmesinde kullanılan tabancaydı. Muzaffer Üstünel'i öldürenlerin ülkücüler olduğu biliniyordu. Doğan Öz soruşturmasını yürütenlerin artık katilleri nerede arayacakları kesin olarak ortaya çıkmıştı.

Tüm bu verilere karşın Öz'ün katilleri yine de bir türlü bulunamıyordu. Aradan aylar geçti. Ekim ayına gelindiğinde yeni bir katliam yaşandı. Daha sonra kamuoyuna "Bahçellevler Katliamı" olarak adlandırılacak yedi Türkiye İşçi Partili (TİP) gencin öldürülmesi, polisin ülkücülerin karargâh olarak kullandıkları yerleri daha yoğun izlemesine neden oldu.

Katıldığı çeşitli eylemlerle göze batan İbrahim Çiftçi, bir genç kızın yolunu kesip tehdit edince gözaltına alındı. Sorgulaması sırasında polislerden biri, Çiftçi'nin savcı Öz'ün katilinin tarifine çok benzediğini fark etti.

İbrahim Çiftçi, tanık Hayati Erdoğan'la yüzleştirildikten sonra inkârdan vazgeçip "Öz'ü öldürdüm" diyecekti. Dava dosyasına giren ifadesi şöyleydi: "Sava Yardımcısı Doğan Öz'ü, ... eski Ankara Ülkü Ocakları İkinci Başkanı Hüseyin Demirel ve halen Muzaffer Üstünel adlı şahsı öldürmek suçundan hakkında gıyabi tutuklama müzekkeresi bulunan Hüseyin Kocabaş adlı şahsın verdikleri talimat üzerine öldürdüm. Suçta kullandığım tabancayı Hüseyin Demirel verdi. Kullandıktan bir gün sonra tekrar aynı şahıs tabancayı benden geri aldı. Bu şahıslar bana Doğan Öz'ün Site Yurdunu arattığını ve ayrıca Ülkü 0caklannı kapattırmak için çalıştığını ve Ülkü Ocakları için tahkikat açtığını söylediler. Bu nedenle savcının öldürülmesi için bana talimat verdiler... Hüseyin tarafından bana verilen tabanca 14'ü idi. Hatırladığıma göre 6 el ateş etmiştim."

Cinayet silahının Hüseyin Kocabaş'ın da içinde bulunduğu bir grup tarafından Zafer Üstünel adındaki öğrencinin öldürülmesinde de kullanıldığı, Kocabaş'ın bu cinayetten hüküm giydiği anlaşıldı. Çiftçi, Kocabaş ve cinayet silahı arasındaki ayrılmaz bağ mahkeme ilamıyla doğrulanmıştı.

Dava Ankara Savcılığınca 26 Aralık 1978'de Ağır Ceza Mahkemesine, "tasarlayarak adam öldürmek'ten açıldı. 12 Eylülde sıkıyönetimin ilanı üzerine bu mahkeme tarafından "görevsizlik kararı"yla Ankara Sıkıyönetim Askeri Mahkemesine gönderilmişti. Mahkemeye, sanıklardan sadece ikisi çıkarıldı. Katliam kararına katılan, tabancayı sağlayan ve cinayet yerinde bulunan Hüseyin Demirel ise hiç yakalanmadı.

Ancak davada yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. 1 No'lu Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi, hepsi de bir üst mahkemede bozulan dört idam hükmü vermişti, ilk bozma gerekçesinde, "Çok kültürlü bir ODTÜ öğretim üyesi sanığı teşhis edemezken bir kapıcı nasıl teşhis ediyor" denilmişti. (Teşhis edemeyen tanık, sanıkla yüzleştirilmeden önce evinin önünde bomba patlatılan Doçent Ziya Aktaş'tı. Kendisi daha sonraki yıllarda karşımıza Demokratik Sol Parti -DSP- hükümeti Enerji Bakanı olarak çıkacaktı.)

Bir sonraki bozma kararının gerekçesi, ifadeyi alan savcı yardımcılarının mahkeme huzurunda dinlenmeyişiydi.

Doğan Öz'ün tetikçilerinin aleyhinde açılan dava inanılmaz bir seyir izliyordu. Sıkıyönetim Mahkemesi son kararında İbrahim Çiftçi için dördüncü kez idam, Hüseyin Kocabaş için de 12 yıl ağır hapis cezası verdi. Ancak o güne dek sürekli idam isteminde bulunan Başsavcılık, onama kararına olay yerinde bütün tanıkların hazır bulundurularak yeniden keşif yapılmasını istedi.

Şeklen yapılan itirazı incelemesi gereken Askeri Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu konuda değil, esas hakkında dosyayı bozdu, İbrahim Çiftçi'nin beraati gerektiğine karar verip, tahliye ettirdi. Dosya 1 Nolu Ankara Askeri Mahkemesine döndü. Mahkeme üst mahkemenin verdiği beraat kararına uydu. Beraat kararı gerekçesinde, "Sanık İbrahim Çiftçinin maktul Doğan Öz'ü taammüden öldürdüğü mahkememizce sabit görülmüş, ancak Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararı mahkememizi bağlayıcı nitelikte bulunduğundan sanık İbrahim Çiftçi hakkındaki 7/8'lik oyçokluğuna dayanan bozma ilamına uyularak sırf bu hukuki zorunluluk nedeniyle sanık İbrahim Çiftçi'nin beraatına karar verilmiştir" denildi.

Tahliye kararı hem Öz ailesi hem de Çiftçi için inanılmazdı! Çiftçi kendisine "tahliye oldun" dediklerinde, "hayır" demişti, "Beni öldüreceksiniz. Çıkmıyorum."

Sezen Öz, ne oldu da dava beraatla sonuçlandı diye dosyaya bakmaya gittiğinde, zamanın Başbakanı Bülent Ulusu'ya yazılmış bir dilekçeyle karşılaşacaktı. Bu dilekçede, avukatları, müvekkillerinin Milli Savunma Bakanlığı' nda bir dosyası bulunduğundan söz etmekteydiler. Tevsii tahkikat talebinde bulunuldu, sözü edilen dosyanın getirilmesi istendi, ama talep reddedildi.

Davayı başından sonuna izleyen Avukat Veli Devecioğlu, Askeri Yargıtay Başsavcılığı'na verdiği dilekçede şunu vurguluyordu: "8u dava böyle biterse adalet onulmaz bir yara alacaktır. Sesimiz, adalet arayan mağdurların çığlığıdır. Bu haksızlığı her yerde haykıracağız. Katilleri bırakıp aydın ve kitap kovalayan devlete, Doğan'ın katili Çiftçi değilse, kim olduğunu, neden yakalanmadığını bıkmadan usanmadan soracağız."

İbrahim Çiftçi Mamak Askeri Hapishanesi'nden çıkar çıkmaz İLKSAN'a müdür tayin edildi. Çiftçi daha sonra, devletten ihaleler alan bir işadamı oldu. MHP Genel idare Kurulu üyeliği yaptı, iş ortağının şüpheli bir biçimde öldürülmesinin ardından gözaltına alındı.

1996 yılında, Milliyet gazetesinde yayımlanan bir röportajda "Bizi kullanıp dışladılar" diyen İbrahim Çiftçi, aynı röportajda şunları ekliyordu: " 12 Eylül öncesinde ülkücüler silahlı eylemlere itildiler, eylemlere taraf yapıldılar. Bu talan sisteminin, bu vurguncu, hayali ihracatçı devlet düzeninin ideallerimizden devlet düzeniyle bir ilgisi olmadığını 12 Eylül'de gördük. Devlet 12 Eylül öncesi örtülü harp dediğimiz dönemlerden geçerek bugüne gelmişse ülkücülere açıkça teşekkür edilmesi gerekirken kendisini yıkmak isteyen güçlerle aynı kefeye konuldu. Tabii ki kırgınız.. ."

İbrahim Çiftçi, 17 Haziran 1997'de yapılan MHP Kurultay'ında Genel Başkan adayı oldu. Devlet dairelerine akaryakıt satan şirketler kuran Çiftçi, şimdi ihalelere giren bir işadamı.(OT/EÜ)


__________________________________________________ ___________________

* Bu yazıyı Orhan Tüleylioğlu tarafından derlenen ve 2007'de Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag) tarafından yayınlanan "Neden Öldürüldüler?" dizisinin ilk kitabından aktardık.(OT/EÜ)

Doğan Öz cinayeti Ergenekon'da


Ergenekon davasına bakan mahkeme, 1978'de soruşturduğu bazı faili meçhul öğrenci cinayetlerinde Kontrgerilla ve Özel Harp Dairesi'nin izine ulaşan, kısa süre sonra da öldürülen Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz cinayetini 34 yıl sonra yeniden araştırma kararı aldı. Mahkeme Başbakanlık'tan Savcı Öz'ün soruşturma sürecinde hazırladığı raporu, TBMM'den de Özel Harp Dairesi konulu raporu istedi. Bu raporun hazırlanmasında 'kontrgerilla.com' sitesinin de katkısı olmuştu.

26.07.2012 16:30 Kontrgerilla iddialarını araştıran Ergenekon Mahkemesi, suikaste kurban giden Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz cinayetini aradan 34 yıl geçtikten sonra Ergenekon Davası'nda araştırma kararı aldı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi dava dosyası görülürken Özel Harp Dairesi ve kontrgerilla ile ilgili gündeme gelen iddialar nedeniyle Doğan Öz cinayetini mercek altına aldı. Mahkeme "cinayetle ilgisi olduğunun anlaşıldığı" gerekçesiyle TBMM Başkanlığı'na yazı yazarak, Özel Harp Dairesi konulu meclis Araştırma Raporu'nu, Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na yazı yazarak, Doğan Öz'ün görevi sırasında hazırladığı ve 1977 Bülent Ecevit Hükümeti'nin kurulmasından hemen sonra ve öldürülmeden önce Başbakanlık'a (Bülent Ecevit) verdiği raporun Başbakanlık'tan istenmesine karar verdi.

Mahkeme, Doğan Öz'ün öldürülmeden önce hazırlığını yaptığı Kontrgerilla Soruşturmasına dair evrakların da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ile Emniyet Genel Müdürlüğü'nden istenmesine karar verdi. Öz'ün öldürülmesiyle ilgili iddianame ve iddianame kapsamında açılan dosya içinde hazırladığı raporun bulunma ihtimali nedeniyle bu dosyayı da Genelkurmay Başkanlığı'ndan istedi.

DOĞAN ÖZ KİMDİR?

1934 yılında doğdu. Ankara'da Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaparken suikaste kurban gitti. Başbakan Bülent Ecevit'in ilk kez gündeme getirdiği kontrgerilla iddialarını araştırdığı bilinen Savcı Öz, "ülkücü" olarak bilinen ve taşeron olarak kullanıldığı ileri sürülen İbrahim Çiftçi tarafından vurularak öldürülmüştü. Doğan Öz, hazırlığını yaptığı kontrgerilla soruşturmasıyla ilgili bir rapor hazırlayıp dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'e sunmuştu. Öz'ün kontrgerilla hakkında raporunda şu ifadeleri yazdığı ortaya çıkmıştı:

"Şiddet olayları, anarşik eylemler olarak nitelendirilebilecek kadar basit değildir. Amaç, demokrasi umudunu yok etmek, onun yerine faşist düzeni gündeme getirmek ve bütün unsurlarıyla yürürlüğe koymaktır. Böylece ABD ve çokuluslu ortaklıklar, Ortadoğu sorununu büyük ölçüde çözmek amacını gütmektedirler. Bize göre bu sonuca ulaşmada CIA, kontrgerilla gibi gizli örgütlerin yönlendirmesi vardır. Bu örgütler, devlet aygıtını geniş ölçüde kendi amaçlarına uygun şekle dönüştürerek demokrasi düşmanı akımları iktidar yapmayı öngörmüşlerdir."

DOĞAN ÖZ İLE ZEKERİYA ÖZ'ÜN ULAŞTIKLARI YAPI AYNI

Mahkemenin Savcı Doğan Öz cinayeti dosyasını Ergenekon davası kapsamına alması şaşırtıcı değil. Çünkü iki dosya arasında somut benzerlikler var. Benzerlikler savcıların soy isimlerinin ötesinde. Savcı Zekeriya Öz, 2007'de başlattığı Ergenekon soruşturmasında devlet içinde örgütlenmiş bir yapıya ulaştı. Örgütün eylemleri arasında çarpıcı bir örneği teşkil eden Danıştay saldırısının planlanmasından yürütülmesine, kameraların karartılarak örtülmesine kadar büyük bir faaliyetin yürütüldüğü ortaya çıkarıldı. Ergenekon'a atfedilen diğer eylemlerde de benzer bir durum söz konusu. İşte Ergenekon davasında Savcı Zekeriya Öz'ün ortaya çıkardığı bu karanlık yapı araştırılıyor.

Savcı Doğan Öz ise, Ergenekon soruşturmasını başlatan Savcı Zekeriya Öz'ün bir benzeriydi. Hemen hemen aynı konuyu araştırdı. Bazı faili meçhul öğrenci cinayetlerinin ardında kontrgerilla ya da diğer adıyla Özel Harp Dairesi'nin bulunduğunu tespit etti. Bunu bir raporla Başbakan Bülent Ecevit'e de iletti. Savcı Öz, soruşturmada ulaştığı delil ve bulgular üzerine öldürülmekten korkmaya başladığını yakın çevresine açıkladı. Kısa süre sonra da suikaste kurban gitti. O yıllarda bu konuların üzerine gidilmesi mümkün değildi. Başbakan olduğu halde Ecevit dahi bu konunun üzerine gidemediğini açıkça itiraf etti. Ecevit'e suikast girişimleri de yapıldı ve aydınlatılamadı. Ecevit, konuyla bizzat ilgilenmesine rağmen olayları aydınlatamadı. 2007 yılına kadar da bu konular soruşturulamadı.

Bazı çevreler Ergenekon'un 2001'de ortaya çıktığını belirtip, daha önceki tarihlerde var olmadığını ileri sürmekteler. Ancak ortaya çıkan çok sayıda bulgu, örgütün 1990'lı yıllarda da bilindiğini, hatta 'Ergenakon' adıyla 70'li yıllarda dahi var olduğunu gösteriyor. Bu bilgiler Ergenekon iddianamelerinde yer alıyor. Bu konudaki yeni bir delil ise geçtiğimiz ay bir başka davada kamuoyuna yansıdı. Malatya Zirve Yayınevi katliamına dair mahkemece kabul edilen ek iddianamede, Ergenekon tutuklu sanığı emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un, Ergenekon talimatıyla TUSHAD isimli gizli hücre yapılanmasını 1993'te TSK içinde kurduğu belirtiliyor. İddianamede, bu Ergenekon hücresinin devamlılığını ve gizliliğini sağlamak için 1995, 1999 ve 2004 yıllarında kendisini 3 kez revize ettiğinin tespit edildiği de belirtiliyor.

Kamuoyu Ergenekon örgütünün varlığını 2007 yılında öğrendi. 12 Haziran 2007 tarihinde İstanbul Ümraniye'de bir evin çatısında 27 el bombasının el geçirilmesi üzerine başlatılan soruşturma 'Ergenekon Terör Örgütü'nü (ETÖ) ortaya çıkardı. Peşpeşe gelen operasyon dalgalarında örgütün çok geniş çaplı olduğu, hücreler halinde ayrı ayrı birimlerle eylem yaptığı, örgütün 2006 yılında Ankara'da Danıştay hakimlerine yönelik saldırının da düzenleyicisi olduğu ortaya çıkarıldı. İlerleyen süreçte örgütün varlığının aslında 2001 yılında İstanbul polisi tarafından tespit edildiği ancak örtbas edildiği de ortaya çıktı.

ERGENEKON 1999'DA YENİDEN YAPILANDIRILDI

Bu zamana kadarki tüm Ergenekon iddianamelerine bakıldığında; savcıların hemen her iddianamede Ergenekon'un askeri ayağının tam olarak tespit edilemediğini ifade ettikleri görülüyor. Ergenekon'un ilk üç iddianamesinde savcıların şu tespiti yer alıyor: "...Soruşturma kapsamında Ergenekon Silahlı Terör Örgütü'nün belirtilen askeri yapılanmasının bütün daireleri deşifre edilememiş ise de..." Gerçekten de Ergenekon yapılanmasını üreten ve hayatta tutan çekirdek TSK içindeydi. İddialara göre bu çekirdek, 1999 yılında sadece muvazzaf unsurlarla yetinilmemesi kararını alarak sivil alandaki bazı kişi ve kurumlara da görevler dağıtmış ve sivil alana sızmıştı. Diğer bir deyişle Ergenekon 1999'da re-organize olmuştu, yeniden yapılanmıştı. Bunu açıkça ifade eden "Lobi" dokümanının üzerinde yazan tarih 29 Ekim 1999. Rektörlere, akademisyenlere, medya unsurlarına, STK'lara, sendikalara ve siyasilere 'görev' dağıtan merkez, Ergenekon'un muvazzaf karargahıdır. Ama suç zincirinde general-amiral kademesine çıkıldıkça örgütsel bağlantıların gittikçe sisli bir hal aldığı görülüyor.

ERGENEKON: 1971'DE TSK İÇİNDE SORUŞTURULMUŞ

Üçüncü Ergenekon davası kapsamında gözaltına alınıp tutuklanan emekli Albay Hüseyin Vural Vural’dan ‘Eşref Bitlis’in kadrosu suikastlerle öldürülecek’ notu çıkmıştı. “Bu belgeyi hatırlamıyorum” diyen Vural, aynı zamanda eski bir MİT çalışanı. Diğer bir Ergenekon sanığı Erol Mütercimler ile yaptığı telefon görüşmesinde, Ergenakon adlı bir örgütten bahsettiği görülüyor. Üçüncü Ergenekon iddianamesinde 678-680 sayfalarında bu konuda geniş bilgi mevcut.

Hüseyin Vural'ın, Erol Mütercimler ile yaptığı konuşmasında, 7 Nisan 1991’de evinde öldürülen emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk’ün Ergenekon’u bildiği ve bunu konuşmaya çalıştığı için öldürüldüğü de iddia ediliyor. Vural, Mütercimler ile yaptığı bu telefon görüşmesinde bahsi geçen örgütün bugünkü soruşturmaya konu örgüt olmadığını belirterek, "1971 yılında TSK bünyesinde yapılan bir soruşturma ile ilgili. Bunun tam ismi de Ergenakon" diyor. Vural aksini iddia etse de Ergenakon ile Ergenekon örgütlerinin isim benzerliği şaşırtıcı. Bu da Ergenekon örgütünün aslında yıllardır mevcut olduğunu düşündürüyor.

4 Nisan 2008’de Erol Mütercimler ile Hüseyin Vural Vural arasında geçen telefon konuşması: "H.V.V.: Ergenekon nedir biliyor musun. E.M.: Yo hayır siz söyleyin belli ki bi şey var kritik bi şey var. H.V.V.: Kritik de diii Dokuz Martçıların İstanbul grubunun koyduğu isimdir o paroladır. E.M.: Onu bilmiyorum onu ilk defa öğreniyorum. H.V.V.: Aaaa ya bak bende onun kartı da var be. E.M.: Allahımız aşkına. Ya bunu kimse bilmiyor. H.V.V.: Hiç kimse bilmez bunu. Erol bilir bilmem ne bilir yani İstanbul grubu sadece İstanbul grubunun askerleri bilir. Anladın mı o seninki bi şeyler söylüyorsa o hain herif Memduh Ulutürk. O belki bunları ellerini geçti tabi konuşmadan. E.M.: Haa o bunu biliyor oo. H.V.V.: Bunu söylemeye çalıştı o."

MECLİS'TEN ŞOK RAPOR: TERÖR VE KIŞKIRTMALAR ÖZEL HARP'İN İŞİ

Ergenekon davasına bakan mahkeme, "Savcı Doğan Öz cinayetiyle ilgisi olduğunun anlaşıldığı" gerekçesiyle TBMM Başkanlığı'na yazı yazarak, Özel Harp Dairesi konulu meclis Araştırma Raporu'nu da istedi. Hatırlanacağı gibi, 2009 yılı sonunda Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a yönelik suikast hazırlığı şüphesi üzerine başlatılan soruşturma, Özel Harp Dairesi'ne (ÖHD) bağlı Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda 1 ay süren kozmik oda aramalarına uzanmıştı. Başlayan tartışmalar üzerine TBMM Araştırma Merkezi de şok bir 'kontrgerilla' raporu hazırladı. meclis uzmanlarının araştırması, 'Seferberlik Tetkik Kurulu, Özel Harp Dairesi ve Özel Kuvvetler Komutanlığı' başlığıyla milletvekillerine kaynak olarak sunuldu. Raporda Türkiye'yi geçmiş yıllarda sarsan çok sayıda terör ve kışkırtma olaylarının Özel Harp Dairesi'nin işi olduğu iddia ediliyor: 6-7 Eylül. 23 Eylül 1969’da Taylan Özgür’ün öldürülmesi. 13 Nisan 1970’de tabip yedek subay Necdet Güçlü’nün öldürülmesi. 27 Kasım 1970’de Kültür Sarayı’nın yakılması. Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürüldüğü Kızıldere operasyonu. 1 Mayıs 1977 Taksim olayları. 29 Mayıs 1977 İzmir-Çiğli’de Bülent Ecevit’e suikast girişimi. 1977 yılında darbe girişimi. 24 Mart 1977’de Savcı Doğan Öz’ün öldürülmesi. 16 Mart 1978 katliamı. Mehmet Ali Ağca’nın askeri cezaevinden kaçırılması. Özel Harp Dairesi'yle ilgili meclis raporunun hazırlanmasına 'kontrgerilla.com' sitesi de katkı sundu.

Doğan Öz'ün katili Hüseyin Demirel


12 Eylül'de asılan ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu'nun ifadesine göre, savcı Doğan Öz'ü öldüren kişi Hüseyin Demirel isimli bir kişi ve bu kişi 'Oflu İsmail' yardımıyla Bulgaristan'a kaçtı. Pehlivanoğlu'nun askeri savcıya verdiği iddia edilen ifadede Türkiye İşçi Partili 7 gencin öldürülmesi, Türk İntikam Tugayı (TİT) ve cinayetlerin ülkücü lider Abdullah Çatlı'nın emriyle işlendiğine dair açıklamalar da yer alıyor.

‘Utanç Müzesi’nde sergilenen akademisyen Orhan Yavuz’un öldürülmesiyle ilgili dava dosyasından çıkan idam edilen ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu’nun son ifadesi, dönemin siyasi cinayetlerine ışık tutmaya devam ediyor. Pehlivanoğlu askeri savcıya verdiği ifadesinde savcı yardımcısı Doğan Öz’ün Hüseyin Demirel isimli kişi tarafından öldürüldüğünü ve bu kişinin ünlü kabadayı Oflu İsmail tarafından Bulgaristan’a kaçırıldığını anlatıyor. Ankara savcısı Doğan Öz, devletin içindeki kontrgerilla yapılanmasını araştırırken 24 Mart 1978’de Ankara’da öldürülmüştü. Mustafa Pehlivanoğlu’nun dosyada yer alan ifadelerinde Türkiye tarihinin bu karanlık cinayetine dair de anlatımlar yer alıyor.

Pehlivanoğlu, ifadesinde şunları anlatıyor: “Doğan Öz’ü öldürmekten sanık Hüseyin Demirel’in Bulgaristan’da olduğunu İstanbul kabadayılarından Oflu İsmail’in yeğeni olup, ismini bilmediğim ve halen A Blok’ta yatan şahıs anlattı. Yine bu Oflu İsmail’in yeğeninin anlattığına göre, Hüseyin Demirel, Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz’ü öldürdükten sonra teşkilat tarafından Oflu İsmail’in yanına gönderilmiş. Oflu İsmail de Hüseyin Demirel’i Bulgaristan’a kaçırmış hatta cezaevinde ben firar etmeden önce Nevzat Bor, bana İstanbul Kayseri yurdunun adresini verdi. ‘Kayseri yurdunun başkanıyla temas kur, o seni Bulgaristan’a kaçırır’ dedi. Ben de ‘Bulgaristan’da ne yapacağım, kimse yok’ dediğimde Hüseyin Demirel ile Oflu İsmail Bulgaristan’da olduğunu ve ticaret yaptıklarını söyledi.”


Ölmemek için cezaevi


Pehlivanoğlu’nun ifadesinde Türkiye İşçi Partili (TİP) yedi gencin öldürüldüğü Bahçelievler katliamına ilişkin ilginç açıklamalar var. Pehlivanoğlu, katliama ilişkin ifadesinde şunları söylüyor: “Ercüment Gedikli, Büyük Ülkü Derneği’ni kurup teşkilatlandıran ve Bahçelievler’in sorumlusu olan bir şahıstır. Bahçelievler katliamı olarak isimlendirilen olaya bu şahsın ismi karışmıştı. Ercüment Gedikli babası tarafından teslim edildikten sonra Mamak Cezaevi’nde yattı. İsa Armağan ile samimi olduğunda bir sohbet sırasında cezaevinde, Bahçelievler katliamından kendisinin ve Turan Demirkıran’ın sorumlu tutulması nedeniyle Genel Merkez tarafından konuşabilirler endişesiyle suçlandıklarını ve genel merkezin kendilerini öldürebileceğini tahmin ettiğini, bu nedenle cezaevine girmek suretiyle ölümden kurtulduğunu anlattı.”


TİT paravan örgüttü


O dönemde ülkücüler tarafından çok sayıda paravan örgüt kurulduğunu da anlatan Pehlivanoğlu çarpıcı ifadesinde şu iddiaları da dile getiriyor: “Sıkıyönetim devresinde çok sayıda sağ örgüt militanları yakalandığında sorguları sırasında genel merkezi ele vermemek için genel merkezin paravan isim olarak kullanıldığı Esir Türkleri Kurtarma Örgütü (ETKO), Türkiye Ülkücü Şeriatçı Komando Ordusu (TUŞKO), Türk İntikam Tugayı (TİT) gibi örgütler ortaya çıkmıştır. Şöyle ki, yakalanan, Ülkücü Genel Merkez’den bahsetmeyecek, yukarıda saydığım paravan örgütlerden bahsedecekti. Esasında yukarıda saydığım örgütler tamamen genel merkezin kendini saklamak gayesi ile ortaya koyduğu örgütlerdir.”


Tarihe ışık tutan ifadeler


12 Eylül döneminde idam edilen ilk ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu’nun ifadeleri Devrimci 78’liler Federasyonu’nca bu yıl 2. kez açılan ‘Utanç Müzesi’nde sergilenen bir dava dosyası içinde de yer alıyor. Radikal’in son üç gündür yayımladığı bu ifade, tarihin karanlık sayfalarına ışık tutuyor: "Bütün emirleri Abdullah Çatlı verirdi. Benim de karıştığım Balgat olayı Abdullah Çatlı’nın emriyle gerçekleştirildi.. Çatlı Bahçelievler olayından sonra kaçarak İstanbul’a yerleşiyor ve o parayla da bir kuyumcu dükkânı açıyor.. Polislerle mahallede komünist olarak tanıdığımız şahısların evlerini aramaya giderdik. Polisler yaptığımız aramalarda ele geçirilen silahları bize verirlerdi. Silahın sahibi suçlu duruma düştüğünden hiç sesini çıkaramazdı.." (Radikal)

Öz cinayetinden yargılanan Çiftçi idam cezası aldı, beraat etti


1978'de Savcı Doğan Öz terör cinayetlerini soruştururken Özel Harp Dairesi'nin, diğer adıyla Kontrgerilla'nın izine ulaştı. Soruşturmayı derinleştirdi ancak tamamlayamadan suikastle öldürüldü. TBMM tarafından Ocak 2010 tarihinde araştırma konusu yapılan Özel Harp Dairesi (ÖHD) raporuna giren Savcı Doğan Öz cinayetiyle ilgili satırlar şu şekilde:

"4.2.9. 24 Mart 1977'de Savcı Doğan Öz'ün Öldürülmesi: 19 Ocak 1978'de Ankara Turizm ve Ticaret Yüksek Okulu'nda Levent Özyörük adlı sol görüşlü öğrenciyi öldüren ülkücüleri araştıran savcı Doğan Öz, İbrahim Çiftçi tarafından öldürülmüştür. İbrahim Çiftçi Savcı Öz'ü ülkü ocakları başkanının talimatı ve verdiği tabanca ile öldürdüğünü itiraf etmiştir. Ancak kendisi hakkında verilen idam karan 4 kez Askeri Yargıtay'ca bozulmuş, dördüncü kararda ise Çiftçi beraat etmiştir. (Gazeteci Ecevit) Kılıç'a göre, sanık avukatı müvekkilinin MSB'de özel dosyası olduğunu belirtmiştir ki bu dosyalar ÖHD'nin sivil unsurları için tanzim edilmektedir.(71)"


Hüseyin Demirel ismi Çiftçi tarafından da dile getirildi


Savcı Öz cinayetinde Hüseyin Demirel ismi, sanık İbrahim Çiftçi tarafından aslında mahkemede dile getirilmişti, azmettirici olarak. Cinayetin birçok görgü tanığı vardır. Cinayetten yaklaşık bir ay sonra, başka bir olay nedeniyle gözaltına alınan İbrahim Çiftçi'nin Doğan Öz'ün katilinin tarifine çok benzediği fark edilir. Karşılaştırılan tanıkların tümü İbrahim Çiftçi'yi teşhis ederler. Doğan Öz'ün katili olarak yargılanan İbrahim Çiftçi, verdiği ifadede, "Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz'ü (...) eski Ankara Ülkü Ocakları 2. Başkanı Hüseyin Demirel ve (...) Hüseyin Kocabaş'ın verdikleri talimat üzerine öldürdüm. Adresi bilmediğim için Hüseyin Demirel benimle geldi ve bana savcının otomobilini gösterdi. Kendisi de yanımda kaldı. Yarım saat kadar orada dolaştık. Tahminen yarım saat kadar sonra gelip arabasına bindi. Hüseyin Demirel bana, ‘tamam hadi ateş et' dedi. Arabaya yaklaştım ve 6 el ateş ettim" şeklinde itirafta bulunur. İbrahim Çiftçi'nin ifadeleri ve evinde bulunan kot pantolon ile mont, tanıkların anlatımları ile bire bir uygunluk göstermektedir.

Doğan Öz'ü "tasarlayarak öldürmekten" yargılanan İbrahim Çiftçi, Ankara Sıkıyönetim 1 No'lu Askeri Mahkemesi tarafından dört kez oybirliği ile ölüm cezasına çarptırılır. Ancak, nedense (!) ilk üç seferinde Askeri Yargıtay 1. Dairesi tarafından "eksik soruşturma" bahane edilerek karar bozulur. Dördüncü seferde ise idam kararı onaylanır. Ancak bu kez de ilk üç idam kararının onaylanması yönünde görüş bildiren başsavcılık tutum değiştirerek Ceza Dairesi'nin onama kararına itiraz eder ve dosya Askeri Yargıtay Daireler Kurulu'na gönderilir. Kurul, 7'ye karşı 8'lik oy çokluğuyla, delil yetersizliğini gerekçe göstererek kararı bozar.

Askeri Yargıtay Daireler Kurulu'nun, 7'ye karşı 8'lik son bozulma kararından sonra, Yerel Mahkeme, "zorunluluğunu" vurgulayarak şu kararı verir: "Sanık İbrahim Çiftçi'nin maktül Doğan Öz'ü taammüden öldürdüğü mahkememizce sabit görülmüştür. 22 Temmuz 1983 tarihli 35 sahifelik gerekçeli kararda deliller tek tek tartışılmış, ret ve kabul sebepleri uzun uzadıya izah edilmiştir. (...) Ancak Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararlarına direnilemeyeceğinden, bir oy farka da dayansa 7/8'lik oy çokluğuna dayanan Daireler Kurulu bozma ilamına sırf bu hukuki zorunluluk nedeniyle uyulmuş sanık Çiftçi'nin beraatine karar verilmiştir." Son olarak Askeri Yargıtay 1. Dairesi, temyiz istemlerini reddederek 9 Ocak 1985 tarihinde beraat kararını onaylar ve kararı kesinleştirir. Böylece diğer sanıklar hakkında da beraat kararı çıkmış olur.

Gazeteci Oral Çalışlar, Savcı Öz'ün eşine dayanarak ölümünden önce tehditler aldığını aktarıyor. “Doğan Öz, o dönemde Ankara’da cereyan eden ve ölümle de sonuçlanan olayları inceleyen savcılardandı. Elde ettiği bilgilerden zaman zaman endişeye düştüğünü fark ediyordum. Araştırmaları anladığım kadarıyla devlet içindeki bazı güçlere doğru uzanıyordu. Tehditler yoğunlaşmıştı. Ben üzülürüm diye bana pek de belli etmek istemiyordu.” Sezen Öz bunları anlatırken durdu ve şunları da ekledi: “Seferberlik Tetkik Kurulu’nda inceleme yapan hâkim Kadir Kayan da gazetelerden öğrendiğime göre tıpkı eşim Doğan gibi tehdit mektupları ve telefonları alıyormuş. Gelen notlardan birisinde ona ‘Senin de akıbetin diğer öldürülenler ve Doğan Öz gibi olacak’ deniyormuş. Bu tehdit mesajı bile Öz cinayetinin arkasındaki örgütlenmeyi ve sistemi anlamaya yeter.” Doğan Öz’ün öldürülmesinin ardından onun dosyalarını inceleyen Sezen Öz, iki sayfalık ilginç bir rapora rastlamıştı. Raporda şimdi çok tartıştığımız Özel Harp Dairesi (ÖHD) söz konusu ediliyor ve Türkiye’nin bir askeri darbeye sürüklenmek istendiğine dikkat çekiliyor. Doğan Öz’ün raporu, darbe öncesi yoğunlaşan cinayetlerin, suikastların çaresizlik ortamı yaratmaya ve darbeye zemin hazırlamaya yönelik olduğunu belirtiyor.


(Abdullah Harun / kontrgerilla.com)

Savcı Öz: Soruşturma üstlere tırmanıyor korkmaya başladım


Devlet içindeki kontrgerilla yapılanmasını araştırırken, 32 yıl önce 1978'de cinayete kurban giden eski Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, ölümünün 32. yıldönümünde anıldı. Dün, İzmir, Eskişehir ve Bursa'daki anma törenlerine katılan Öz'ün yakınları ve aydınlar, bu cinayetin çözülmesi durumunda tüm karanlık olayların aydınlanacağını vurguladı. İzmir'de 'Karanlıklar Aydınlansın' isimli bir imza kampanyası başlatıldı ve birçok aydın, kampanyaya destek verdi. Türkiye'deki karanlık olayların üstüne giden ilk savcı olarak bilinen Doğan Öz, 12 Eylül'den önceki sağ-sol çatışmalarının arkasında kontrgerilla olduğunu belgeledi. Onun da, Özel Harp Dairesi'ne bağlı çalıştığı bilgisine ulaştı. Ardından kontrgerillanın CIA ve İsrail gizli servisleri tarafından yönlendirildiğini başbakana rapor etti. Rapordaki son cümleler şöyleydi: 'Bazı goşist sol akımlar gerçek hedefmiş gibi gösterilerek, hedef saptırılarak sıkıyönetimi çağırma, seçimle, olmazsa darbeyle iktidar olma demokratik yaşama biçimini yok ederek halkı sömürme seçeneği tek seçenek durumuna getirilme çalışmasıdır yapılan.' Öz, dava açmaya hazırlanırken 24 Mart 1978'de uğradığı suikast sonucunda hayatını kaybetti. Cinayetten birkaç ay önce de endişelerini eşi Sezen Öz'le paylaştı: 'Soruşturduğum bazı olayların izi, devlet içinde üst makamlara kadar tırmanıyor. Korkmaya başladım.' Cinayeti işleyen İbrahim Çiftçi yakalandı. Suçunu itiraf etti. Bazı tanıklar da kendisini teşhis etti. Birkaç yıl süren yargılama sonucunda sanık suçlu bulundu. Verilen idam kararı tam kesinleşmişti ki araya bir ‘el’ girdi. Çiftçi'nin avukatı Can Özbay mahkemeye verdiği dilekçede müvekkilinin Milli Savunma Bakanlığı'nda dosyası olduğunu belirtince idam kararı Askeri Yargıtay'da tam 4 kez bozuldu. Bu tür dosyaların Özel Harp Dairesi'nin sivil unsurları için düzenlendiği biliniyor. Bu dosya sunumu sonrası gelişen sürecin sonunda ise idam kararını veren ilk mahkeme, yargı tarihine geçecek şok bir kararla İbrahim Çiftçi’yi beraat ettirdi. Karar özetle şuydu: 'Elimizdeki bilgiler, belgeler ve tanık ifadeleri cinayeti İbrahim Çiftçi’nin işlediğini gösterirken ve vicdani kanaatimiz de bu yönde oluşmuşken, Askeri Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu’nun kararına uymak zorunda kalarak sanığı beraat ettiriyoruz.'

Dün, İzmir, Eskişehir ve Bursa'daki anma törenlerine katılan Öz'ün yakınları ve aydınlar, bu cinayetin çözülmesi durumunda tüm karanlık olayların aydınlanacağını vurguladı. İzmir'de 'Karanlıklar Aydınlansın' isimli bir imza kampanyası başlatıldı ve birçok aydın, kampanyaya destek verdi. Türkiye'deki karanlık olayların üstüne giden ilk savcı olarak bilinen Doğan Öz, 12 Eylül'den önceki sağ-sol çatışmalarının arkasında kontrgerilla olduğunu belgeledi. Onun da, Özel Harp Dairesi'ne (ÖHD) bağlı çalıştığı bilgisine ulaştı. Ardından kontrgerillanın CIA ve İsrail gizli servisleri tarafından yönlendirildiğini başbakana rapor etti. Cinayetten birkaç ay önce de endişelerini eşi Sezen Öz'le paylaştı: "Soruşturduğum bazı olayların izi, devlet içinde üst makamlara kadar tırmanıyor. Korkmaya başladım."

'Karanlıklar Aydınlansın' imza kampanyası • İzmir, Eskişehir ve Bursa'daki anma törenlerine katılan aydınlar, Türkiye'de darbe, tertip, linç, ırkçılık ve provokasyon yerine demokrasi, barış ve kardeşliğin kazanması gerektiğini vurguladı. İzmir'de 'Karanlıklar Aydınlansın' isimli bir imza kampanyası başlatıldı. Büro Emekçileri Sendikası (BES) İzmir Şubesi'ndeki dünkü anma toplantısına çok sayıda şair, yazar ve akademisyen katıldı. Toplantıda konuşan şair ve yazar Asım Gönen, 32 yıl önce öldürülen Öz'ün dosyasının yeniden açılmasını ve karanlıkların aydınlanmasını istedi. İddia edilen Ergenekon terör örgütüne yönelik davanın da yeterli olmadığını ifade eden Gönen, bu kapsamda aydınların katılımıyla "Karanlıklar Aydınlansın" isimli bir imza kampanyası başlattıklarını söyledi. Ahmet Telli, Adnan Özyalçıner, Ragıp Zarakolu, Mahmut Temizyürek gibi isimlerin desteklediği kampanyanın hızla büyüdüğünü, kısa sürede bini aşkın yazar, şair ve akademisyenin, gizli yapılanmaların açığa çıkarılması için imza verdiğini belirten Gönen, aydınlar olarak bu konunun gündemde tutulması için ellerinden geleni yapacaklarını kaydetti. Eskişehir'de 'Karanlıklar aydınlatılsın' yazan pankartın açıldığı toplantıda söz alan savcı Öz'ün yeğeni Prof. Dr. Demet Özbabalık, meclis dışında da karanlıkları aydınlatma komisyonu kurulması gerektiğini belirterek "Türkiye'deki provokasyonlar, cinayetler, bütün darbe ve planları soruşturulmalı; bunları yapan kurum ve kişiler ortaya çıkarılarak cezalandırılmalı. Kozmik odalar açılmalı. TSK'nın siyasete müdahalesi ve parti kapatmalar son bulmalı." dedi. Kontrgerilla hakkındaki araştırma ve yargılamanın hiçbir siyasal yasayla sınırlandırılmaması gerektiğini vurgulayan Özbabalık, JİTEM, Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler ve polise öldürme ve işkence yapma yetkisi veren PVSK'nın kaldırılması gerektiğini kaydetti. Bursa'da Yazın ve Sanat Derneği'ndeki toplantıya katılanlar da aydın ölümleri ve cinayetlerin aydınlatılmasını, çeteciler ile darbecilerin de yargılanmasını istedi.

32 yıl önce kontrgerillayı rapor etti • Eski Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, karanlık ilişkilerin üstüne giden ilk bürokrat. 12 Eylül'den önceki sağ-sol çatışmalarının arkasında kontrgerilla olduğunu belgeledi. Onun da Özel Harp Dairesi'ne bağlı faaliyette bulunduğunu tespit etti. Kontrgerillanın, CIA ve İsrail gizli servisleri tarafından yönlendirildiğini başbakana rapor etti. Rapordaki son cümleler şöyleydi: "Bazı goşist sol akımlar gerçek hedefmiş gibi gösterilerek, hedef saptırılarak sıkıyönetimi çağırma, seçimle, olmazsa darbeyle iktidar olma demokratik yaşama biçimini yok ederek halkı sömürme seçeneği tek seçenek durumuna getirilme çalışmasıdır yapılan." Öz, dava açmaya hazırlanırken 24 Mart 1978'de uğradığı suikast sonucunda hayatını kaybetti. 1978'in Ocak ayında eşine "Soruşturduğum bazı olayların izi, devlet içinde üst makamlara kadar tırmanıyor. Korkmaya başladım. Ama üzerine gidilmesi lazım." demişti. (Zaman)

Savcı Doğan Öz'ün Kızı: Babam, Ergenekon'u gördüğü için öldürüldü • Son üç yıldır Ergenekon dava sürecinde insanların kafaları çok karıştırıldı. Oysa bu süreç, sadece darbecileri değil, darbecilere ortam hazırlamak için aydınları katleden kaos yaratıcılarını da açığa çıkartan bir süreçti. En son Hrant Dink böyle bir süreçte katledildi. Bu yüzden dün olanlarla bugün yaşananlar arasında "derin" bir bağ var. Bunu en açık biçimde 1978'de Kontrgerilla'nın ipuçlarını yakaladığı için öldürülen Savcı Doğan Öz'ün kızı tiyatro sanatçısı Bengi Heval Öz söylüyor: "Benim babam, şu an Ergenekon denen olayı görmüş olduğu için öldürüldü..."


(Mahmut Övür, Sabah)

MAHKEMEDEN ŞOK TESPİT: SAVCI ÖZ'Ü ÇİFTÇİ ÖLDÜRDÜ ANCAK YARGITAY'A UYUP SANIĞI BERAAT ETTİRİYORUZ!

Savcı Doğan Öz cinayeti ve 'Özel Harpçi'ler • Doğan Öz, Ankara’da Cumhuriyet Savcısı’ydı. 24 Mart 1978 sabahı işine gitmek üzere arabasına binerken evinin önünde vurularak öldürüldü. O kişi (İbrahim Çiftçi) yakalandı. Suçunu itiraf etti. Bazı tanıklar da kendisini teşhis etti. Sanık yargılanırken 12 Eylül 1980 askeri darbesi gerçekleşti. Askeri mahkeme, sanığı idama mahkum etti. Dosya Askeri Yargıtay’a gitti. Karar veren askeri mahkeme ile Askeri Yargıtay arasında gidip gelen dosya, sonunda Askeri Yargıtay Birinci Dairesi’nce Yargıtay Savcısı’nın da talebiyle onandı. İdam kararı tam kesinleşmişti ki araya bir ‘el’ girdi. O ana kadar cezanın onaylanmasını isteyen askeri yargıtay savcısı, ‘hangi kuş’ ona haber getirdiyse fikrini değiştirdi ve karara itiraz etti. Bunun üzerine dosya Askeri Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu’na gitti. Genel Kurul 15 üye ile toplandı. 8 üye delil yetersizliğinden sanığın beraatini isterken 7 üye idam yönünde oy kullandı. Bu tek oyluk farkla İbrahim Çiftçi aklandı ve tahliye edilmesi yönünde karar alındı. Dosya yeniden idam cezasını veren ve dosyaya egemen olan mahkemeye gitti. Mahkeme, yargı tarihine geçecek bir kararla İbrahim Çiftçi’yi beraat ettirdi. Karar özetle şuydu: Elimizdeki bilgiler, belgeler ve tanık ifadeleri cinayeti İbrahim Çiftçi’nin işlediğini gösterirken ve vicdani kanaatimiz de bu yönde oluşmuşken, Askeri Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu’nun kararına uymak zorunda kalarak sanığı beraat ettiriyoruz.

CHP'liler Doğan Öz'ün raporunu ve katilinin beraat ettirilmesini iyi okusun • Hüseyin Gülerce (Zaman, 15 Ocak 2010): Doğan Öz ve Uğur Mumcu'nun ruhu Baykal'ı soruyor. Devlet içindeki çetelerin üzerine cesaretle giden ilk savcı Doğan Öz'dü. 24 Mart 1978'de 6 kurşunla öldürüldü. Dönemin Başbakanı Ecevit'e verdiği iki sayfalık raporu, geçen hafta eşi emekli hakim Sezen Öz, televizyonda ve gazetelerde açıkladı. O raporu, Sayın Baykal, CHP yöneticileri ve Ergenekon'a kol kanat geren medya, akademi ve iş çevreleri bir daha okusun. 32 yıl önce Doğan Öz, bugün Ergenekon davasının iddianamesine temel teşkil eden, hemen her şeyin altını çizmiş. Darbeye zemin hazırlamak için karışıklık çıkarılacağını, devam eden anarşinin, iktidar olmak isteyen cuntaların işi olduğunu yazmış. Ve dediği de çıkmış. 12 Eylül 1980'de askerler darbeyi yapmış. O rapor, Doğan Öz'ün hayatına mal olmuş. Katil, suçunu itiraf etmiş. 12 Eylül darbesi olunca, dava sıkıyönetim mahkemesine intikal etmiş. Katile idam cezası verilmiş. Askeri Yargıtay'a itiraz süreci başlamış. Mahkeme, her defasında (üç defa) idam kararında ısrar etmiş. En sonunda dava, 1985'te Askeri Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu'na gelmiş. 15 hakimden 8'i beraat demiş. Karar, davaya bakan mahkemeye gelince, o mahkeme ne demiş biliyor musunuz? Okuyalım: "Elimizdeki bilgiler, belgeler ve tanık ifadeleri, cinayeti, İbrahim Çiftçi'nin işlediğini gösterirken ve vicdani kanaatimiz de bu yönde oluşmuşken; Askeri Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu'nun kararına uymak zorunda kalarak, sanığı beraat ettiriyoruz."



Savcı Doğan Öz: Kontrgerilla, Seferberlik Dairesi'ne bağlı


Eski Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, 12 Eylül'den önceki sağ-sol çatışmalarının arkasında kontrgerilla olduğunu, onun da Özel Harp Dairesi'ne (ÖHD) bağlı faaliyette bulunduğunu tespit etti. Kontrgerillanın CIA ve İsrail gizli servisleri tarafından yönlendirildiğini Başbakan'a rapor etti. Öz, dava açmaya hazırlanırken 24 Mart 1978'de uğradığı suikast sonucunda hayatını kaybetti.

Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, Gladyo'nun Türkiye'deki yapılanması üzerine giden ilk savcı olarak biliniyor. Deşifre ettiği kontrgerillanın son günlerde Seferberlik Bölge Başkanlığı'nda yapılan arama ile gündeme gelen Genelkurmay Harp Dairesi'ne bağlı olduğunu ortaya çıkardı. Öz, 24 Mart 1978'de uğradığı suikastta hayatını kaybetti. Öldürülmeden önce o dönemde sokakları kan gölüne çeviren sağ-sol çatışmalarının aynı kaynaktan beslendiğini belirledi. Terör saldırılarının yoğunlaştığı 1978'in Ocak ayında eşi Sezen Öz'e "Soruşturduğum bazı olayların izi, devlet içinde üst makamlara kadar tırmanıyor. Korkmaya başladım. Ama üzerine gidilmesi lazım." diyordu. Öz, artan şiddet olaylarının arkasında 'demokrasi umudunu yok edip faşist bir düzen kurmayı amaçlayan kontrgerillanın bulunduğunu' raporla Başbakan'a bildirdi.

Öz'ün iki sayfalık raporunda bugünün gelişmelerine ışık tutacak önemli notlar yer alıyor. Öz, sokakları hareketlendiren basit şiddet olayları gibi gözüken hadiselerin hedefinin hükümeti devirme amacı güttüğünü 1980 darbesine daha 2 yıl varken gördü: "Yapılan aralıksız araştırmalarımız ve çalışmalarımız, yeni hükümet döneminde de sürüp giden, ilk bakışta can ve mal güvenliğini tehdit eder gibi görünen şiddet olayları 'anarşik eylemler' olarak nitelenecek kadar basit değildir. Gerçekten de bütün olup biten şudur: Ülkemizde tek seçenek olarak 'Ecevit hükümeti ve onun demokrasiye bütün gerekçeleri ile işlerlik kazandıracağına olan umutları' kitlelerde, Türkiye halkında yok etmek ve onun yerine faşist düzeni gündeme getirmek ve bütün unsurları ile yürürlüğe koymaktır." Öz, raporunda Gladyo'nun uluslararası bağlantıları hakkında bilgiler verirken kontrgerillanın CIA, AID, İran ve İsrail gizli servisleri tarafından yönlendirildiğini belirtiyor.

Rapora göre gizli yapılanma geniş halk kitlelerine dönemin siyasi partileri, milliyetçi işçi sendikaları, bazı işveren kuruluşları, esnaf dernekleri ve ülkücülere ait öğrenci birlikleri içinde yürüttükleri çalışmalar ile ulaşmaya çalışıyor. Öz, şöyle devam ediyor: "Kontrgerilla, Genelkurmay Harp Dairesi'ne bağlıdır. Kontrgerilla il ve ilçelerde seferberlik işlemini yürüten kurum olarak askerlik şubelerince yürütülmektedir. Bu konuda en çok aşamalı eğitimden geçen astsubaylar kullanılmaktadır. Sivil güvenlik güçleri içinde ise MİT elemanları ve Birinci Şube görevlileri kullanılmaktadır." 1980 öncesinde yaşanan cinayetlere, şiddet ve anarşik eylemlere bu çerçeveden bakmak gerektiğini belirten Öz, raporunu şöyle tamamlıyor: "Bazı goşist sol akımlar gerçek hedefmiş gibi gösterilerek, hedef saptırılarak sıkıyönetimi çağırma, seçimle, olmazsa darbeyle iktidar olma demokratik yaşama biçimini yok ederek halkı sömürme seçeneği tek seçenek durumuna getirilme çalışmasıdır yapılan." (Zaman)

Savcı Öz'ün kontrgerilla raporu Habertürk'te • 07 Ocak 2010: Öldürülen savcı Doğan Öz'ün eşi Sezen Öz, kocasının kontrgerillayla ilgili raporunu 1 Gün programında kamuoyuna sundu. Kontrgerilla örgütlenmesi üzerine araştırma yaparken 24 Mart 1978’de öldürülen Savcı Doğan Öz’ün eşi Sezen Öz, Habertürk’te Özge Özsağman’ın sunduğu 1 Gün programına katılarak kocasının öldürülmesi ve söz konusu araştırmasıyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Öz programda eşinin, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'e sunmak üzere hazırladığı kontrgerillayla ilgili raporu da kamuoyuna sundu. "Yıllarca içimizde çöreklenen bu acılar inşallah bitsin" diyerek sözlerine başlayan Sezen Öz eşini söz konusu araştırmaya yönlendiren süreci şu sözlerle anlattı: "Bir öğrencinin öldürülmesiyle ilgili soruşturmada sanığın ifadeleri sırasında fark ettiği özellikler oldu. Bunlar ifadelerinde kendilerini azmettirenleri söylemiyorlar fakat ne için öldürdüklerine de açıklama getirmiyorlar. Bunlar kafasını işgal ediyor. Eşi olmama rağmen bana da çok fazla açıklama yapmadı. 'Bu işlerin arkasında bir parti gözüküyor' dediğim zaman 'çok çok ötelere gidiyor Sezen, çok tehlikeli' dediği bir cümlesini çok net hatırlıyorum. Bir kez ben de korkuyorum' dedi. Çok tehdit alıyordu."

Davayı takip etmememiz için uğraştılar • Öz eşinin ölümünden sonraki süreç ve davayla ilgiliyse şunları söyledi: "Koşullar kötüydü. Kendi soruşturmasını yürüten tarafsız ve cesur bir insandı. Görevini tam layıkıyla yapan bir insandı. Ben bu rapora onu kaybettiğim zaman, adliyesindeki çekmecesindeki ne varsa getirmişlerdi, o zaman vakıf oldum. Okuduğumuz zaman o koşullarda birebir Doğan’ın öldürülme nedenlerinden biri olacağını da düşündüm. Ecevit’ten birebir randevu istedim. Sayın Ecevit beni karşıladı, 'böyle bir rapor çıktı' dedim. Sayın Ecevit not aldı. Ondan sonra da ben bunun dile getirildiğini duymadım. Daha sonra öğrendiğime göre Doğan bu bilgiyi kendisi iletmişmiş Sayın Ecevit’e. Ben ona iletildiğini bilmiyordum. Ondan sonra uzun süre faile ulaşılamadı. Can Dündar da bunu Ecevit’e sormuştu. Ecevit de 'Doğan Öz’den de, başkalarından da bize bu şekilde bilgiler geldi' demişti." Her duruşmaya gidişimiz bir olaydı. Kırmızı arabayla sanık İbrahim Çiftçi’nin annesini taşırlardı. Davayı takip etmememiz için uğraştılar. Arabamın lastiğini bıçakladılar. Dava sürecinde MİT’te Öz’ün dosyası var dendi. Davada sanık olan kişi Bahçelievler’de yedi TİP’li gencin öldürülmesi olayında da sanıktı. Ama bir el çekti." Sezen Öz bugünlerde kontrgerillayla ilgili tartışmalarla ilgili olaraksa sürecin olumlu ilerlediği yorumunu yaptı: "Hukuk devletinde eğer bu kozmik odada bu tarz şeyler saklanıyorsa deşifre edilmesi gerekir. Bu gidişat doğru bir gidişattır ama bu acıyı yaşamamış insanlar 'aman oraya ellemeyin burayı ellemeyin' diyorlar. Buna izin versinler de yargı süreci tamamlasın. O kadar güzel insanları kaybetti ki… Bu insanları öldürenlere de katil ****** diye damga vuruldu, onlar da mağdur durumdalar. Bütün bunlar demokrasi için, umuyoruz arkası iyi gelsin."

Raporda MHP ve CIA'nın adı geçiyor • Özge Özsağman programda Savcı Öz'ün iki sayfalık raporundan öne çıkan kısımlarını okudu. İşte rapordaki çarpıcı bölümler: "Bütün çalışmalar içerisinde askeri ve sivil güvenlik güçleri vardır. Kontrgerilla Genelkurmay Harp Dairesi’ne bağlıdır. Kontrgerilla il ve ilçelerde seferberlik işlerini yürüten kurum olarak askerlik şubelerince yönetilmektedir. Bu konuda en çok aşamalı eğitimden geçen astsubaylar kullanılmaktadır. Sivil güvenlik güçleri içerisinde de MİT elemanları ve I. Şube görevlileri kullanılmaktadır. Her iki kesimde de gerillaya karşı eğitim (O inanç vardır ki goşist-sol hareketleri de bunlar yönlendirmekte sonra da bunlara karşı savaşım vererek tabanı kazanmakta ve demokrasiye karşı olan eğilimleri geliştirip örgütlemektedirler). (…)Bütün bu çalışmalar siyasal planda MHP ve onun kadrolarınca yönetilmektedir. (…) Gerçekten de yerel seçimlerde motorize güçlerce hareketli bir grup oluşturma ve kırsal kesimde yerel yönetimlerde kazanılan mevzilerle şimdiden iktidar olmanın gerekleri, iklimi ve ortamı yaratılmaktadır. (…) Bu genel çerçevede cinayetleri şiddet ve anarşik eylem nitelendirmelerini daha iyi anlamak olasıdır. Konuya bu kapsamda yaklaşılmadıkça, öncelikle can ve mal güvenliğini sağlamak, şiddet ve anarşi eylemlerini kaynağında kurutmak olanak dışı olduğu gibi demokrasiyi tek seçenek olmaktan çıkartarak bütün kurumlarıyla faşizmi kökleştirmek de gündeme gelecektir. Gerçekten de şiddete karşı halkı örgütleme, kitleler içinde şiddeti yoğunlaştırmamayla olanakladır. Bazı goşist-sol akımlar gerçek hedefmiş gibi gösterilerek, hedef saptırılarak sıkıyönetimi çağırma, seçimle, olmazsa darbeyle iktidar olma, demokratik yaşama biçimini yok ederek halkı sömürme seçeneği tek seçenek durumuna getirilme çalışmasıdır yapılan.” (…) Legal yan kuruluşlarda başarılı görünenler illegal çalışmalara yönelmektedirler. Bunlar bu işi aynı zamanda 10 bin TL’den başlayarak ayda 30 ila 40 bin TL’ye kadar varan aylık ücretler de almaktadırlar. Bunun için mali kaynaklar, okul ve yurtlardaki öğrencilerden alınan ayda 50 TL’lik ödentilerle bağışlar, mahalle esnafından ve küçük zanaatkarlardan alınan bağış ve ödentiler, işe yerleştirilenlerden alınan rüşvetler ya da maaşın belli bir miktarı, mahalle arasından evlerden alınan bağışlar, devlet ihalelerinden alınan yüzdeler, silah, afyon kaçakçılığıyla, beyaz kadın ticaretinden vurulan vurgunlar, bazı iş çevrelerinden alınan bağışlar, CIA, AİD ve SAVAK gibi kuruluşlardan yapılan desteklemeler." (Habertürk)
 

paracelsus

Katılımcı Üye
24 Şub 2012
994
0
[Bilinmiyor]
çok uzun olmuş ancak türk halkının yani gençlerinin gerçeklerle yüzleşmesini sağlayacağına inandığım bi metin olmuş.okumaya vaktim olmadı ama göz gezdirdim okumayı şiddetle tavsiye ederim kolay gelsin.
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.