I- TÜRKLERİN ESKİ DİNİ
Günümüze kadar Eski Türk dini üzerinde yapılan tahlil ve yorumlarda daima Türk mitolojisi, dini hikaye ve masallar, eski halk inançları (örf, adet ve inançlar) türlü kalıntılar umumiyetle hep bir arada ele alınmıştır. Bilhassa "Eski Türk Dini" tarihi üzerinde derin araştırmalar olmadan, bir takım yanlışlıklara düşülerek yapılan çalışmalar, tabii ki yanlış değerlendirmelere yol açmıştır. Bunda umumi Mukayeseli Dinler Tarihini Din Fenomenolojisini ve Mukayeseli Mitoloji'yi yeteri kadar bilmeden dar Çin, Arap ve Batı kaynaklan (Bizans, Rus, vb) yetersizliğinin de rolü olmuştur. Esasen her ne kadar bir bakış içerisinde değerlendirme aceleciliği bazı bilgiler vermekte ise de bunlar pek az, yetersiz çok zamanda da dağınık, kopuk ve duygusal bilgilerden ibaret kalmıştır. Ayrıca 19. yüzyılda Avrupa'da birden gelişip büyüyen maddecilik (Materyalizm) din düşmanlığı, tabiatçılık, yanında 20. yüzyılın ilk yansında gelişen ve her dini olayı totemle, fetişle, şamanizm ile açıklama gayretleri de katılınca din konusu ve kaynaklan karışıklığa uğramıştır. Bu akımların modası Türkiye'ye de ulaşacak fikir hayatını etkilemiş bazı sosyologlar hatta tarihçiler birtakım yanlışlara düşmüşlerdir. Bunda "Eski Türk Dini Tarihi" üzerinde geniş ve derin çalışmalar yapılmayışının rolü büyüktür. Bu yerleşmiş ve kökleşmiş hataların düzeltilmesi oldukça güç olacaktır.
Birçok batılı bilginler yanında bizde Ziya Gökalp ve onu izleyen ilim adamları hem totemcilik ve samanlık gibi iddiaları o günkü dar ve yetersiz kaynaklara takılarak ifade etmişlerdir. Ancak o günlerde henüz Türkiye'de İlmi temellere dayanmış Dinler Tarihçiliği yoktu. Bunun yanında o günün şartlan gereği bir şahsın hemen her içtimai alanda fikir yürütmesi kaçınılmaz bir durumdu. Bu itibarla Türk Medeniyeti Tarihi, Türk Töresi eski Türk Dini Tarihi üzerinde derinlemesine incelemeler yapıldıktan sonra ve Eski Türk Dini tarihinde incelerken; Türk kavimlerini, Türklerin tarihini bütünüyle dikkate almak tahlil ve mukayese ile değerlendirmek gerekmektedir. Ancak bu şekilde gereken ana kaynaklara inildiği vakit doğruya o derece yaklaşılmış olacaktır.
Günümüzde İslam'ı incelerken gene İslam'ın derinliğine nüfuz edemeyen kişilerin çeşitli inançlarına, dini inançtan sapıp, ondan kayıp sadece ad olarak Müslüman sayılan bir kısım entellektüellerin veya aydın, yan aydın çağdaş denilen kişilerin fikir ve davranışlarına bakıp ölçü alınırsa İslam anlayışına, onun doğru bilgisine ne derece ulaşabilir? İslam'ın ana kaynaklarına (Kitap, Sünnet vb) ve gerçek kıymetli, muhterem alimlerin ilmine müracaat etmeden İslam gerçek yönüyle tanınabilir mi?
İşte, bazı şahısların üzerinde yapılan gözlem, tahlil ve değerlendirmelere itibar etmek, bundan önce gerekli kaynaklara başvurmamak bizi birtakım yanlışlıklara sürükler. Bundan dolayı bu yanlışlıklara düşmemek için ilk müracaat asıl kayraklar olmalıdır.
Günümüze kadar Eski Türk dini üzerinde yapılan tahlil ve yorumlarda daima Türk mitolojisi, dini hikaye ve masallar, eski halk inançları (örf, adet ve inançlar) türlü kalıntılar umumiyetle hep bir arada ele alınmıştır. Bilhassa "Eski Türk Dini" tarihi üzerinde derin araştırmalar olmadan, bir takım yanlışlıklara düşülerek yapılan çalışmalar, tabii ki yanlış değerlendirmelere yol açmıştır. Bunda umumi Mukayeseli Dinler Tarihini Din Fenomenolojisini ve Mukayeseli Mitoloji'yi yeteri kadar bilmeden dar Çin, Arap ve Batı kaynaklan (Bizans, Rus, vb) yetersizliğinin de rolü olmuştur. Esasen her ne kadar bir bakış içerisinde değerlendirme aceleciliği bazı bilgiler vermekte ise de bunlar pek az, yetersiz çok zamanda da dağınık, kopuk ve duygusal bilgilerden ibaret kalmıştır. Ayrıca 19. yüzyılda Avrupa'da birden gelişip büyüyen maddecilik (Materyalizm) din düşmanlığı, tabiatçılık, yanında 20. yüzyılın ilk yansında gelişen ve her dini olayı totemle, fetişle, şamanizm ile açıklama gayretleri de katılınca din konusu ve kaynaklan karışıklığa uğramıştır. Bu akımların modası Türkiye'ye de ulaşacak fikir hayatını etkilemiş bazı sosyologlar hatta tarihçiler birtakım yanlışlara düşmüşlerdir. Bunda "Eski Türk Dini Tarihi" üzerinde geniş ve derin çalışmalar yapılmayışının rolü büyüktür. Bu yerleşmiş ve kökleşmiş hataların düzeltilmesi oldukça güç olacaktır.
Birçok batılı bilginler yanında bizde Ziya Gökalp ve onu izleyen ilim adamları hem totemcilik ve samanlık gibi iddiaları o günkü dar ve yetersiz kaynaklara takılarak ifade etmişlerdir. Ancak o günlerde henüz Türkiye'de İlmi temellere dayanmış Dinler Tarihçiliği yoktu. Bunun yanında o günün şartlan gereği bir şahsın hemen her içtimai alanda fikir yürütmesi kaçınılmaz bir durumdu. Bu itibarla Türk Medeniyeti Tarihi, Türk Töresi eski Türk Dini Tarihi üzerinde derinlemesine incelemeler yapıldıktan sonra ve Eski Türk Dini tarihinde incelerken; Türk kavimlerini, Türklerin tarihini bütünüyle dikkate almak tahlil ve mukayese ile değerlendirmek gerekmektedir. Ancak bu şekilde gereken ana kaynaklara inildiği vakit doğruya o derece yaklaşılmış olacaktır.
Günümüzde İslam'ı incelerken gene İslam'ın derinliğine nüfuz edemeyen kişilerin çeşitli inançlarına, dini inançtan sapıp, ondan kayıp sadece ad olarak Müslüman sayılan bir kısım entellektüellerin veya aydın, yan aydın çağdaş denilen kişilerin fikir ve davranışlarına bakıp ölçü alınırsa İslam anlayışına, onun doğru bilgisine ne derece ulaşabilir? İslam'ın ana kaynaklarına (Kitap, Sünnet vb) ve gerçek kıymetli, muhterem alimlerin ilmine müracaat etmeden İslam gerçek yönüyle tanınabilir mi?
İşte, bazı şahısların üzerinde yapılan gözlem, tahlil ve değerlendirmelere itibar etmek, bundan önce gerekli kaynaklara başvurmamak bizi birtakım yanlışlıklara sürükler. Bundan dolayı bu yanlışlıklara düşmemek için ilk müracaat asıl kayraklar olmalıdır.