Üçüncü Dünya Savaşı, Türkiyeden çıkabilir...
Ahmet Altan'ın Mayıs ayında yazdığı "Üçüncü Dünya Savaşı, Türkiyeden çıkabilir..." başlıklı yazısı önce Le Monde gazetesinde, ardından Alman Stern dergisinde yayınlandı. İşte o yazı..
Türkiye, son ve büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor.
Bu ülke korkulduğu gibi ırka ya da dine dayalı bir bölünme yaşamadı.
Daha korkunç ve daha temel bir bölünmeyle sakatlandı.
Cumhuriyet boyunca süren kültürel bölünme artık iyice keskinleşti.
Şimdi bir yanda, ayakkabılarını sokak kapısının önünde çıkaran, kadınlarının başını örttüğü, erkeklerinin sokağa pijamayla da çıkabildiği, erkek çocuklarının kahveye gittiği, kızlarının tam bir baskı altında yaşadığı, türküyle arabesk arası bir müzikten hoşlanan, belki de hiç kitap okumamış, hiç dansetmemiş, hiç karı koca birlikte lokantaya gitmemiş, hiç tiyatro seyretmemiş, evlerinde floresan lamba yakan, iyi eğitim alamamış, dini inançları kuvvetli kalabalık bir kitle var.
Diğer yanda ise kız lisesiyle Robert Kolej yelpazesinde eğitim görmüş, bir düğün salonunda ya da kolej partisinde dansetmiş, sinemaya giden, çok fazla olmasa da kitap okumuş, müzik zevki pop şarkılarla klasik müzik arasında dolaşan, evi nispeten daha zevkli döşenmiş, kızların flörtüne izin verilmese bile göz yumulan, Allaha inanan ama ibadete pek aldırmayan, kadınlarının başını örtmediği, şarabın kalitesinden pek anlamasa da kadın erkek bir arada gidilen bir gezmede içki de içmiş, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kıyasla çok gelişmiş hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da okumuş yazmış, Batı standartlarına yakın bir grup var.
Bu iki grubun yaşam tarzı birbirinden kopuk.
Onları, Batıdaki sınıflar arasında ortak bir zevk yaratan kilise müziği, dini resimler, İncilin sinemalara bile yansımış hikayeleri gibi birleştirecek kültürel bir zemin yok.
Hayatları, zevkleri, inanışları birbirinden farklı.
Hatta birbirine düşmanca.
Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmış, aşağılanmış, itilip kakılmış.
Şimdi bu grup siyasal olarak örgütlendi. Kalabalıklar. Ve her seçimi kazanacak siyasi bir güçleri var artık.
İkinci grup ise azınlıkta. Ve artık bir daha seçim kazanma ihtimalleri yok.
Bu noktada da tarihi bir paradoks ortaya çıkıyor.
Daha Batılı olan ikinci grup, Batının siyasi değerlerini kabul ederse bir daha asla iktidarı ele geçiremeyeceğini bildiği için Batıya ve Batının demokratik değerlerine düşman oluyor.
Yaşam tarzı olarak Batıya düşman olan kesim ise iktidarı ancak Batının kriterlerini kabul ederek ele geçirebileceğini bildiği için Batıyla ilişkileri geliştirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor.
Bu kültürel parçalanmada ordu önemli bir role sahip.
Eğer, birinci grubu desteklerse ve Batının demokrasisi burada kabul görürse, ordu da iktidarını kaybedecek.
Aslında birinci grubun çocuklarından oluşan ordu, kendi iktidarını sürdürebilmek için, kendisine benzemeyen ikinci grupla işbirliği yapıyor. Bir anlamda kendi köklerine ihanet ediyor.
Bu iki grup siyasi iktidar için son kez çarpışmak üzere hareketlenmiş gözüküyorlar.
Birinci grup ekonomik olarak da güçlü artık, Anadoluda üretim yapıyor, devletle arası iyi olmadığı için malını dış dünyaya satıyor. Para kazanıyor. Siyasi örgütünü destekliyor.
İkinci grup parasal güç olarak da kuvvetli değil.
Dış dünyayla iş yapan, dışardan borçlanan büyük burjuvazi, Türkiyenin ancak demokrasiyle normalleşebileceğine inanan entelektüel kesim, devletin yapısının değişmesi ve dünyayla bütünleşmesi gerektiğini düşünen bir grup bürokrat, birinci grubun destekçileri.
Yargı, ordu, bürokrasinin önemli bir kısmı ikinci grubun arkasında.
İkinci grup, siyasetle, demokrasiyle iktidarı elinde tutmasının mümkün olmadığını kavradığından şimdi siyaset ve demokrasi dışında bir çözümün peşinde.
Cumhurbaşkanı seçimi kavganın keskinliğini ve iki tarafın niyetlerini açıkça ortaya koydu.
Ordu destekli ikinci grup artık seçim de istemiyor.
Ve darbe söylentileri gittikçe artıyor.
Cuntalardan söz ediliyor.
Peki, darbe olursa ne olur?
Yaşam tarzı Batıya daha yakın olan grup orduyla birlikte iktidara gelir ve Batının desteğini kaybeder.
Avrupa buna kesinlikle karşı çıkar.
Amerika her zamanki pragmatizmiyle, Kuzey Irak ve Ortadoğu politikalarını desteklemesi karşılığında darbeyi kabullenebilir aslında. Ama Amerikanın önünde de ciddi bir engel var. Demokrasi getireceğim diye Irakı işgal eden bir ülke, dünyaya ve kendi kamuoyuna Türkiyedeki darbeyi niye desteklediğini açıklayamaz. Ve Irak faciasından sonra ikinci bir zorlamayı gerçekleştirecek gücü yok. İstese de istemese de darbeye karşı çıkacak.
Silahını ve parasını Batıdan alan bir ordu ve ülke, Batıdan koptuğunda ne yapacak?
Sanırım uzun zamandır bunu düşünüyorlar ve korkarım bunun cevabını buldular.
Türkiyede darbe olursa, tarihte bugüne kadar hiç gerçekleşmemiş yeni bir oluşumla karşılaşacak dünya.
Türkiye, olası bir darbeden sonra, Rusya ve İranla ortaklık kurmak isteyecek.
Silahı, enerjiyi ve parayı bu iki ülkeden alacak.
Rusyayla İranın elindeki doğal gaz, petrol ve nükleer güç, Türkiyeyi bir süreliğine de olsa ayakta tutmaya yeter.
Ama Rusya, Türkiye, İran bloku dünyanın bütün dengelerini değiştirir.
Ortadoğunun kontrolünü tümüyle ele geçirir.
Avrupayı küçük kıtasına hapseder.
Kafkasları, Afganistanı, Pakistanı kendi gücüne katar.
Müslüman dünyayla yakın bir ilişki kurar.
Petrol kaynaklarına egemen olur.
Çinle işbirliği yapabilir.
Bu gelişme, Avrupa, Amerika ve biraz da Japonyadan oluşan Batının dünyadaki etkinliğini inanılmaz bir biçimde azaltır.
Yeni blok asker, enerji ve para açısından çok güçlenir.
Böylece, Türkiyedeki çatlama dünyada büyük bir çatlamaya yol açar.
Eğer Üçüncü Dünya Savaşı çıkacaksa, sanırım, bu çatlamadan çıkar.
.
Asla böyle bir şey olmaz diyebilirsiniz Niye olmayacağına dair elinizde çok kuvvetli veriler varsa, söyleyin.
Ama, ya olursa Ki bana çok mümkün geliyor.
O zaman ne yapacaksınız?
Bugün Türkiyede kamplaşan ve bölünen insanların da
Türkiyeyi Avrupa dışına itmeye çalışan, eski bir imparatorluk olmanın bir yanıyla çok görkemli, bir yanıyla çok zayıf mirasına sahip olan bir ülkeye küstahça davranan, işbirliği yerine başöğretmenlik yapmaya kalkan Avrupanın da
Türkiye politikasında ikili oynayıp, kurnazlık ettiğini sanan Amerikanın da
Bu senaryoyu bir düşünmesini isterim doğrusu.
Türkiyede yaklaştığı görülen kanlı bir çatışmanın bütün dünyayı yakması sandığınız kadar uzak bir ihtimal değil.
Hiç unutmayın ki ilk dünya savaşı tek bir tabancanın patlamasıyla başlamıştı.
Ahmet Altan
Komplo Teorisyeni'nin Yorumu:
Toplumda ayrışma ve farklılaşma olduğu net olarak belli. Bu durumu oluşturmak için yıllardır uğraşanlar var. Bunu derinleştirmek için bütün propaganda araçlarını kullananlar var. 3. Dünya Savaşı Türkiye'den çıkabilir mi? Çıkabilir.
Ahmet Altan'ın Mayıs ayında yazdığı "Üçüncü Dünya Savaşı, Türkiyeden çıkabilir..." başlıklı yazısı önce Le Monde gazetesinde, ardından Alman Stern dergisinde yayınlandı. İşte o yazı..
Türkiye, son ve büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor.
Bu ülke korkulduğu gibi ırka ya da dine dayalı bir bölünme yaşamadı.
Daha korkunç ve daha temel bir bölünmeyle sakatlandı.
Cumhuriyet boyunca süren kültürel bölünme artık iyice keskinleşti.
Şimdi bir yanda, ayakkabılarını sokak kapısının önünde çıkaran, kadınlarının başını örttüğü, erkeklerinin sokağa pijamayla da çıkabildiği, erkek çocuklarının kahveye gittiği, kızlarının tam bir baskı altında yaşadığı, türküyle arabesk arası bir müzikten hoşlanan, belki de hiç kitap okumamış, hiç dansetmemiş, hiç karı koca birlikte lokantaya gitmemiş, hiç tiyatro seyretmemiş, evlerinde floresan lamba yakan, iyi eğitim alamamış, dini inançları kuvvetli kalabalık bir kitle var.
Diğer yanda ise kız lisesiyle Robert Kolej yelpazesinde eğitim görmüş, bir düğün salonunda ya da kolej partisinde dansetmiş, sinemaya giden, çok fazla olmasa da kitap okumuş, müzik zevki pop şarkılarla klasik müzik arasında dolaşan, evi nispeten daha zevkli döşenmiş, kızların flörtüne izin verilmese bile göz yumulan, Allaha inanan ama ibadete pek aldırmayan, kadınlarının başını örtmediği, şarabın kalitesinden pek anlamasa da kadın erkek bir arada gidilen bir gezmede içki de içmiş, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kıyasla çok gelişmiş hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da okumuş yazmış, Batı standartlarına yakın bir grup var.
Bu iki grubun yaşam tarzı birbirinden kopuk.
Onları, Batıdaki sınıflar arasında ortak bir zevk yaratan kilise müziği, dini resimler, İncilin sinemalara bile yansımış hikayeleri gibi birleştirecek kültürel bir zemin yok.
Hayatları, zevkleri, inanışları birbirinden farklı.
Hatta birbirine düşmanca.
Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmış, aşağılanmış, itilip kakılmış.
Şimdi bu grup siyasal olarak örgütlendi. Kalabalıklar. Ve her seçimi kazanacak siyasi bir güçleri var artık.
İkinci grup ise azınlıkta. Ve artık bir daha seçim kazanma ihtimalleri yok.
Bu noktada da tarihi bir paradoks ortaya çıkıyor.
Daha Batılı olan ikinci grup, Batının siyasi değerlerini kabul ederse bir daha asla iktidarı ele geçiremeyeceğini bildiği için Batıya ve Batının demokratik değerlerine düşman oluyor.
Yaşam tarzı olarak Batıya düşman olan kesim ise iktidarı ancak Batının kriterlerini kabul ederek ele geçirebileceğini bildiği için Batıyla ilişkileri geliştirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor.
Bu kültürel parçalanmada ordu önemli bir role sahip.
Eğer, birinci grubu desteklerse ve Batının demokrasisi burada kabul görürse, ordu da iktidarını kaybedecek.
Aslında birinci grubun çocuklarından oluşan ordu, kendi iktidarını sürdürebilmek için, kendisine benzemeyen ikinci grupla işbirliği yapıyor. Bir anlamda kendi köklerine ihanet ediyor.
Bu iki grup siyasi iktidar için son kez çarpışmak üzere hareketlenmiş gözüküyorlar.
Birinci grup ekonomik olarak da güçlü artık, Anadoluda üretim yapıyor, devletle arası iyi olmadığı için malını dış dünyaya satıyor. Para kazanıyor. Siyasi örgütünü destekliyor.
İkinci grup parasal güç olarak da kuvvetli değil.
Dış dünyayla iş yapan, dışardan borçlanan büyük burjuvazi, Türkiyenin ancak demokrasiyle normalleşebileceğine inanan entelektüel kesim, devletin yapısının değişmesi ve dünyayla bütünleşmesi gerektiğini düşünen bir grup bürokrat, birinci grubun destekçileri.
Yargı, ordu, bürokrasinin önemli bir kısmı ikinci grubun arkasında.
İkinci grup, siyasetle, demokrasiyle iktidarı elinde tutmasının mümkün olmadığını kavradığından şimdi siyaset ve demokrasi dışında bir çözümün peşinde.
Cumhurbaşkanı seçimi kavganın keskinliğini ve iki tarafın niyetlerini açıkça ortaya koydu.
Ordu destekli ikinci grup artık seçim de istemiyor.
Ve darbe söylentileri gittikçe artıyor.
Cuntalardan söz ediliyor.
Peki, darbe olursa ne olur?
Yaşam tarzı Batıya daha yakın olan grup orduyla birlikte iktidara gelir ve Batının desteğini kaybeder.
Avrupa buna kesinlikle karşı çıkar.
Amerika her zamanki pragmatizmiyle, Kuzey Irak ve Ortadoğu politikalarını desteklemesi karşılığında darbeyi kabullenebilir aslında. Ama Amerikanın önünde de ciddi bir engel var. Demokrasi getireceğim diye Irakı işgal eden bir ülke, dünyaya ve kendi kamuoyuna Türkiyedeki darbeyi niye desteklediğini açıklayamaz. Ve Irak faciasından sonra ikinci bir zorlamayı gerçekleştirecek gücü yok. İstese de istemese de darbeye karşı çıkacak.
Silahını ve parasını Batıdan alan bir ordu ve ülke, Batıdan koptuğunda ne yapacak?
Sanırım uzun zamandır bunu düşünüyorlar ve korkarım bunun cevabını buldular.
Türkiyede darbe olursa, tarihte bugüne kadar hiç gerçekleşmemiş yeni bir oluşumla karşılaşacak dünya.
Türkiye, olası bir darbeden sonra, Rusya ve İranla ortaklık kurmak isteyecek.
Silahı, enerjiyi ve parayı bu iki ülkeden alacak.
Rusyayla İranın elindeki doğal gaz, petrol ve nükleer güç, Türkiyeyi bir süreliğine de olsa ayakta tutmaya yeter.
Ama Rusya, Türkiye, İran bloku dünyanın bütün dengelerini değiştirir.
Ortadoğunun kontrolünü tümüyle ele geçirir.
Avrupayı küçük kıtasına hapseder.
Kafkasları, Afganistanı, Pakistanı kendi gücüne katar.
Müslüman dünyayla yakın bir ilişki kurar.
Petrol kaynaklarına egemen olur.
Çinle işbirliği yapabilir.
Bu gelişme, Avrupa, Amerika ve biraz da Japonyadan oluşan Batının dünyadaki etkinliğini inanılmaz bir biçimde azaltır.
Yeni blok asker, enerji ve para açısından çok güçlenir.
Böylece, Türkiyedeki çatlama dünyada büyük bir çatlamaya yol açar.
Eğer Üçüncü Dünya Savaşı çıkacaksa, sanırım, bu çatlamadan çıkar.
.
Asla böyle bir şey olmaz diyebilirsiniz Niye olmayacağına dair elinizde çok kuvvetli veriler varsa, söyleyin.
Ama, ya olursa Ki bana çok mümkün geliyor.
O zaman ne yapacaksınız?
Bugün Türkiyede kamplaşan ve bölünen insanların da
Türkiyeyi Avrupa dışına itmeye çalışan, eski bir imparatorluk olmanın bir yanıyla çok görkemli, bir yanıyla çok zayıf mirasına sahip olan bir ülkeye küstahça davranan, işbirliği yerine başöğretmenlik yapmaya kalkan Avrupanın da
Türkiye politikasında ikili oynayıp, kurnazlık ettiğini sanan Amerikanın da
Bu senaryoyu bir düşünmesini isterim doğrusu.
Türkiyede yaklaştığı görülen kanlı bir çatışmanın bütün dünyayı yakması sandığınız kadar uzak bir ihtimal değil.
Hiç unutmayın ki ilk dünya savaşı tek bir tabancanın patlamasıyla başlamıştı.
Ahmet Altan
Komplo Teorisyeni'nin Yorumu:
Toplumda ayrışma ve farklılaşma olduğu net olarak belli. Bu durumu oluşturmak için yıllardır uğraşanlar var. Bunu derinleştirmek için bütün propaganda araçlarını kullananlar var. 3. Dünya Savaşı Türkiye'den çıkabilir mi? Çıkabilir.