- 24 Eyl 2016
- 2,547
- 14
İslamın Kılıcı ifadesi, 1922de sadece İngiliz basınında değil, Amerika ve Avustralya basınında da yer edindi. İngiliz basınında biraz kısıtlı kullanılmış olsa da Amerika basınında genel olarak, sadece Yunan ve Ermenileri değil; Avrupayı tehdit eden bir İslam gücü olarak ifade ediliyor. Elbette bu tehdit; Türk ordusunun aldığı son zafer sonrası ordularımızın tekrar İzmite yığılmasıyla ve İstanbulu geri alma harekatının artık yavaş yavaş planlanmaya başlamasıyla ilgili.
Avustralya basınına bakıldığında ise bu ifadenin, Avrupayı tehdit eden güç olarak kullanılmasından çok Mezapotamyaya yani bugünkü Irak topraklarına yönelen bir tehdit anlamıyla kullanıldığı görülüyor.
Türk ordusunun İzmiri alması, Irakta bir Kemalist Zafer olarak görülüp Türk yanlılarınca kutlanırken; İslamın Kılıcının Iraka yöneldiği, İzmir zaferi sonrası Irakın kuzeyinden yani Musul tarafından bir Türk istila hareketi başladığı ve bu harekete İngiliz ve Hint birliklerce karşılık verildiği ve çok ciddi oranda İngiliz kayıplarının olduğu aktarılıyor. Bunları aktaranın, Iraktaki The Times gazetesi muhabiri olması, özellikle George hükûmetinin yerden yere vurulduğu bu yılda, tuhaf değildir.
Yani 1922deki Türk ordusu, sadece Avrupaya değil, Iraktaki İngiliz varlığına da korku salmaktaydı. Bu noktada Madem böyleydi, niye Musul alınmadı? diye sorulabilir. Aslında Niye tüm Irak, Filistin, Kudüs alınmadı? sorusu daha doğru olurdu. Bunun sebebi; 1919dan itibaren Türk milliyetçi hareketin yayılmacı bir politika sürdürmeyeceğinin, belirlediği hedefler dışında fazlasını aramayacağının tüm dünyaya duyurulmuş ve bu şekilde kamuoyunun güveninin sağlanmış olmasıdır. Böyle yapılmayıp, Irakın işgali başlasaydı, kendi topraklarımızda yabancı işgaline karşı verdiğimiz mücadelemiz yayılmacılığa dönüşmüş olacak, dünya kamuoyu karşısındaki haklılığımız İngilizlerin kara propagandalarıyla sadece 1 günde bitebilecek, barış süreci asla başlamayacak ve Lloyd George, dünya önünde haklı duruma gelebilecekti. Bu sebeple Mustafa Kemal Paşa, Iraktaki İngiliz varlığına aralıklı saldırılarla gözdağı vererek ve bu bölgede asla huzurlu olamayabileceğini hissettirerek barış sürecine adım atmıştır.
Avustralya basınına bakıldığında ise bu ifadenin, Avrupayı tehdit eden güç olarak kullanılmasından çok Mezapotamyaya yani bugünkü Irak topraklarına yönelen bir tehdit anlamıyla kullanıldığı görülüyor.
Türk ordusunun İzmiri alması, Irakta bir Kemalist Zafer olarak görülüp Türk yanlılarınca kutlanırken; İslamın Kılıcının Iraka yöneldiği, İzmir zaferi sonrası Irakın kuzeyinden yani Musul tarafından bir Türk istila hareketi başladığı ve bu harekete İngiliz ve Hint birliklerce karşılık verildiği ve çok ciddi oranda İngiliz kayıplarının olduğu aktarılıyor. Bunları aktaranın, Iraktaki The Times gazetesi muhabiri olması, özellikle George hükûmetinin yerden yere vurulduğu bu yılda, tuhaf değildir.
Yani 1922deki Türk ordusu, sadece Avrupaya değil, Iraktaki İngiliz varlığına da korku salmaktaydı. Bu noktada Madem böyleydi, niye Musul alınmadı? diye sorulabilir. Aslında Niye tüm Irak, Filistin, Kudüs alınmadı? sorusu daha doğru olurdu. Bunun sebebi; 1919dan itibaren Türk milliyetçi hareketin yayılmacı bir politika sürdürmeyeceğinin, belirlediği hedefler dışında fazlasını aramayacağının tüm dünyaya duyurulmuş ve bu şekilde kamuoyunun güveninin sağlanmış olmasıdır. Böyle yapılmayıp, Irakın işgali başlasaydı, kendi topraklarımızda yabancı işgaline karşı verdiğimiz mücadelemiz yayılmacılığa dönüşmüş olacak, dünya kamuoyu karşısındaki haklılığımız İngilizlerin kara propagandalarıyla sadece 1 günde bitebilecek, barış süreci asla başlamayacak ve Lloyd George, dünya önünde haklı duruma gelebilecekti. Bu sebeple Mustafa Kemal Paşa, Iraktaki İngiliz varlığına aralıklı saldırılarla gözdağı vererek ve bu bölgede asla huzurlu olamayabileceğini hissettirerek barış sürecine adım atmıştır.